Bölüm 5

117 13 4
                                    

SİYEON

(Mart, 2020)

"Size asla bir şey söylemem."tam karşımda sandalyeye bağlanmış suratı kandan zar zor gözüken adam konuştuğunda tek kaşımı kaldırıp ona tehditkar bir bakış gönderdim.

"Biliyor musun? Karşıma alacağımız kişileri araştırmayı çok severiz. Hatta bazen, sırf o kişinin geçmişini beğendiğimiz için alırız."oturduğum yerden kalkıp, sandalyedeki adama iyice yaklaştım.

Suratına doğru iyice eğilip, konuştum.

"Ve senin geçmişinde çok önemli bir şey var."

"Neymiş o? Söyleyin ben de bileyim."

İstediğim cevabı alamayınca sinirle nefes verip, birkaç adım geriye çıkıp kenarda duvara yaslanmış elindeki silahıyla ilgilenen Handong'a doğru konuştum.

"Ah, belki de Jongin'i salıp Jennie'yi almalıyız. Ne dersin?"dediğimde Jongin sandalyede kıpırdanmaya başladı.

"Ona dokunmayın! Lütfen! Yalvarırım!"sandalyesinde umutsuzca çırpınan Jongin'e dudağımı büzerek baktım.

"Aşk en büyük zayıflıktır sevgili Jongin."deyip Handong'a ufak bir işaret verdim. Jongin'in arkasına geçip, silahını tam kafasına dayadığında kafamı yana yatırıp Jongin'e baktım.

"Al bakalım."

Arkamdaki masada bilgisayarıyla uğraşan Yoohyeon sonunda beklediğim şeyi bana verdiğinde gülümsedim.

Yoohyeon'un bana uzattığı telefonu alıp önce kendim baktım.

"Sevgilinin hamile olduğunu biliyor musun?"dediğimde Jongin'in kanla kaplı olan yüzüne rağmen şaşırdığı açıktı.

"Ups! Sanırım bunu sana o söyleyecekti. Belki de söyleyemez."dedim ve elimdeki telefonu onun göreceği şekilde uzattım.

Keskin nişancımız Bora, Jennie'yi hedef almıştı bile.

Ah, tabii ki de hamile bir kadını öldürecek kadar cani değiliz. Sadece gerekli bilgili almaya çalışıyoruz. Ve bunun için ne gerekirse yaparız.

"Lütfen ona dokunmayın! Lütfen! Sizi tanıyorum! Hamile birisine zarar vermezsiniz!"

"Her şeyin bir ilki vardır Jongin."dedikten sonra az önce oturduğum sandalyeyi Jongin'in önüne koyup, oturdum.

"Şimdi, söyle ya da öldürelim. Seç bakalım."bir elimde telefon, bir elimde ise silah vardı.

Jongin, şuan kendi içerisinde büyük bir savaş veriyordu. İş verenine ihanet mi edecekti yoksa sevgilisini mi tercih edecekti?

"Size söylersem, onu da beni de öldürürler! Lütfen!"

Bıkkınca nefes verip gözlerimi devirdim.

"Pekala, o zaman anlaşmamız şu şekilde. Sen bize istediğimizi vereceksin, biz de seni ve değerli sevgilini güvenli bir eve yerleştireceğiz. Kimsenin size ulaşamayacağı bir yere."

Bunu yapmam yasaktı. Handong da kaşlarını kaldırıp bana baktığında onu umursamayıp, Jongin'e döndüm.

"Soruyu unuttuğunu düşünüyorum Jongin. Senin için tekrarlayayım. Kaçakçılığın başı kim?"

Jongin eğdiği başını kaldırıp bana baktı.

"Bangtan."duyduğum isimle sinirle yerimden kalktığımda oturduğum sandalye düşmüştü.

"Şerefsizler."adeta tıslarcasına konuştuğumda sakinleşmek için derin bir nefes aldım. Sakin olmalıydım. Bu görevde yedi kişi değildik. Yoohyeon ve Handong'la birlikte üç, Bora'yı da sayarsak dört kişiydik. Ve görevin başı bendim. Uzun zamandır takip ettiğimiz bir kaçakçılık operasyonu vardı. Şimdi elimize bir koz geçmişti. Başı bulup, kesecektik. Ama baş aptal Bangtan çıkmıştı.

Elimdeki telefondan, Bora'yı aradım.

"Geri çekil. Bilgiyi aldık."

"Anlaşıldı."Bora ile görüşmemizi sonlandırdıktan sonra konuşan Jongin'e döndüm.

"Bitti mi? Jennie iyi olacak mı?"

"Onu cidden bu kadar seviyor musun?"Jongin sorumla duraksamıştı.

"Tabii ki de."kafamı olumsuz anlamda sallayıp, konuştum.

"Kimseye bu kadar değer verme Jongin. Sonra ne olacağını kestiremiyorsun."deyip arkamı döndüm.

Cebime daha yeni koyduğum telefonumu çıkartıp Chanyeol'u aradım.

Jongin'i o götürecekti, Nana her neresi derse.

"Tamam mıdır?"ben konuşmadan o atlamıştı.

"Aynen öyle."deyip telefonu kapattım.

"Geliyorlar mı?"Handong, Jongin'in kafasına dayadığı silahı çekmiş, kenara geçmişti.

Ona kafamla onayladığımda Jongin bir bana bir Handong'a bakıyordu.

"Ne oluyor? Kim geliyor? Jennie'ye zarar vermeyin!"konuştuğunda göz devirdim.

"Sevgiline zarar vermeyeceğiz Jongin. Seni buradan götürmesi için bir ekip geliyor."diye açıklama yaptığımda, Jongin susmuştu.

"Anlıyorum."dediğinde kaşlarımı çatıp ona döndüm.

"Neyi anlıyorsun?"Handong elini uzatıp beni durdurmasaydı Jongin'e doğru bir adım atmıştım.

"Seni aldatmış diyorlar. Doğruymuş demek."

Göz devirdim.

"Evet, aldattı. Kiminle aldattığını bilmek ister misin?"Handong sakin olduğumdan emin olduktan sonra yavaşça elini çekmişti.

Jongin'e doğru birkaç adım atıp, tam onun önünde durdum.

"O bayıldığın, saç teline dahi zarar gelmesin diye kendini yırttığın Jennie Kim ile aldattı. Ah, hatta hala da ilişkileri devam ediyor biliyor musun? Kim bilir, belki de Jennie'nin karnındaki bebeğin babası da sen değilsindir. Aslına bakarsan, babası sen çıkarsan şaşırtıcı olurdu işte."Jongin kafasını olumsuz anlamda sallarken, hızla konuşmaya başlamıştı.

"Yalan... Yalan söylüyorsun."dediğinde gülümsemiştim.

"Üzgünüm Jongin. İkimizin kaderi de aynı."

"Hayır! Ben senin gibi değilim! Ben... Ben onu asla terk etmem!"

"İnan seninle bunu oturup, saatlerce tartışabilirim Jongin. Ama... Nakliye zamanın geldi."Handong'un bana uzattığı siyah çuvalı alıp, Jongin'in kafasına geçirdim.

Ma City ✔Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz