Nereye gittiğini bilmeden, aslında yürüdüğünün bile farkında değilken adım sesleriyle birlikte bavulunun tekerleklerinden çıkan tangırtıların eşliğinde ilerledi. Sahil kenarında bir parka geldiğini fark ettiğinde, bir ağacın dallarının gizlediği banka kadar güçlükle yürüdü. Sol elinde sıkıca kavradığı kumaş çantası, sağ elinde yine sıkıca kavradığı bavulun kulpu, güçsüzce banka çöktü. Sert ahşap tenine değdiği anda bir sızlamayla dudaklarından garip bir ses çıktı. Derinlerinden sarsılıyordu. İçinde geri dönülmesi güç bir yıkıma sebep olacak bir sallantı vardı. Hiçlik... Yoksunluk... Dehşet... Korku... Kaybolmuşluk... Panik... Bunları hissediyordu. Ve utanç! Yağlı bir urgan gibi utanç ilmeği boynuna geçmiş, her saniye nefes almasını engelliyor, onu boğuyordu.