Bölüm 8

2K 289 53
                                    

İyi sabahlar gençlik <3 Bölümler çooook uzun aralıklarla geliyor ama inşallah daha da erken yapmaya çalışacağım. 


Umarım severek okuyacağınız bir bölüm olmuştur. Hatalarım-kusurlarım affola. 


Sevgiler, seviliyorsunuz <3 

Bölüm 8

Ela, şaşkınca çevresindeki insan kalabalığına bakıyordu. Sanki çok sevilen bir sanatçı konser verecekti de insanlar sabırsızlıkla sahne alacağı anı bekliyordu. Ama ortada öyle bir durum yoktu. Mafyavari bir tefeci, buzhaneye attıkları oğlunu kurtarmaya geliyordu. Hoş, adamı bu pislik oğlundan kurtarmış olurlardı ya neyse!

O, insanların tek telefonla hiç düşünmeden atlayıp gelmelerine şaşırıyordu. Resmen duyan gelmişti. İşinde gücünde, ekmeğinin peşinde olan insanlardı bunlar! Fakat hiç düşünmeden ellerine aldıkları sopalarla Miraç'ın ya da kaptanın yanında olmuşlardı. Daha önce böyle civcivli bir işe –İdris bu duruma civcivli iş diyordu- dahil olmadığı için Ela, şaşkındı. Üstelik orada duruyor olmak onu koca botlarının içindeki ayak parmaklarına kadar titretiyordu.

Kendisinin hangi cesaretle orada durduğunu ise Allah bilirdi. Bir an korkuyla titreyip, elinde çakısıyla yatağında otururken, bir an kendinden usanmış halde kararlılıkla merdivenleri çıkıyordu. Eğer bu gırgırda bir yeri olacaksa... O da her eleman gibi davranacaktı. Ki ona gelene kadar zaten gırgırdan taşan bir ton adam vardı.

Hiç tanımadığı bu adamlar da arada bir ona bakıyor –gerçekten doğrudan bakıyorlardı- sonra da gördüklerine pek anlam verememiş gibi başlarını çeviriyordu. Ekrem, iki kere daha yanına gelip onu kamaraya göndermeye çalışmıştı. Miraç, ise oralı bile olmamıştı. Son uyarısından sonra omuz silkip diğerleriyle muhabbete dalmıştı. Sanki kahvede okey oynamaya gelmişler gibi rahat bir ortam vardı. Bir de Ela'nın yüzünü kızartan argo konuşmaları vardı. Sonra biri, konuşanı dirseğiyle dürtüp başıyla Ela'yı işaret ediyordu.

Kendisininse ağzı kurumuştu. Göğsünün ortasında kaygılı bir nefes baloncuğu vardı. Her nefes alışta da daha çok şişiyordu. Allah'tan fırtına biraz olsun dinmiş, sadece yağmur yağıyordu. Yine de deli gibi soğuktu. Rüzgâr, öylesine esiyordu ki kendisini alıp götürecek diye korkmaya başlamıştı.

Ela, içini çekerek ellerini yağmurluğunun ceplerine soktu. Başı da yorgunluktan mıdır bilinmez, göğsüne düşüp duruyordu. Sonunda bedenini gırgırın sac gövdesine dayadı, gözlerini yere dikip öylece beklemeye başladı. Yağmurluğunun başlığına düşen damlalar o anda ciddi ciddi ninni gibi geliyordu. Kendini bu sese verirse muhtemelen kaygısına rağmen uyuyakalırdı.

"Dandini dandini dastana danalar girmiş bostana..."

Başını aniden kaldırdığında Ekrem'in muzır gözleriyle karşılaştı. Ela, istemsiz bir tepkiyle kendisini yana kaydırdığında Ekrem de bir adım geri çekildi. Fakat Ela'nın davranışına karşı alınmış gibi görünmedi. Yüzünde alaylı bir gülümseme vardı. Yağmurluğunun başlığından damlayan sular yüzünden aşağı hızla kayıyordu.

"Hep merak ederim, böyle bir ninniyle bebekler nasıl uykuya dalıyor?"

Ela da gülümsedi. Muhtemelen kimse onunla konuşmadığı için o da kendisini yalnız bırakmamaya gelmişti. "Sen de beni mi uyutmaya çalışıyorsun?"

Ekrem, başını salladı. "Gitsene, kızım kamarana! Ayakta zor duruyorsun."

Ela, anında duruşunu dikleştirdi. Ayakta zor duruyor olabilirdi. Aslında orada durmaktan ödü kopuyor da olabilirdi. Fakat Ekrem'in onu anlaması çok zordu. Neden orada ürkekçe dikilip durmaya inat ettiğini... Ekrem'in gidecek bir evi vardı. Ela'nın eviyse bu gırgırdı. O, kendi evini koruyor, sahip çıkıyordu.

MİÇOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin