Gözleri hinlikle parlarken tekrar bana baktı. Baştan aşağı perişan olmuş halime bakarken adem elmasındaki o küçük yutkunmayı mesafelere rağmen yakalamıştım. Karşımda gördüğüm adamın manzarası gerçek miydi bilmiyordum ama eğer hayal görmüyorsam, Atlantis Zemheri'nin yaptığı hareket kalbimi yerle yeksan etmişti. Bana kollarını açmıştı. Kalbim, hareketiyle birlikte daha hızlı çarparken cesaret aşılayan tavrı, bana güç verdi. Az kalmıştı. Ciğerim yerinden sökülecekmiş gibi ağrırken fazlasıyla dağılan kalabalığın arasında tek odak noktam o oldu. Ayağımdaki zincirlere takılarak bir an tökezlesem de gücümü kaybetmedim, toparlandım. Mesafeler azalırken sabırsız tarafım daha çok hızlanmamı söyledi. İnce, siyah kazağındaki gri tozları görebileceğim kadar yaklaştığımda hızımı alamadım, frene basmayı unutmuş bir sürücünün acemiliği gibi göğsüne toslamıştım. Nefes nefese kalarak gözlerimi kapadığım esnada güçlü kollarının bedenimi sardığını hissettim. Burnumu yasladığım kazağının kumaşından yayılan karanfille karışan ot kokusu, huzuru aşılayan bir ilaç misali yayıldı direklerime. Ellerim beline tutunurken sık soluklarım kolları arasından çıkarak buram buram savaş kokan havaya yayıldı. Kulağımın dibindeki nefes fısıldadı; "Koskocaman şehrin kraliçesini peşinde maskara ettin ya, iste benden ne istersen."
14 parts