Uykusuzluk ve nedenini bilmediği bir huzursuzluk içindeki Alisa, sanki yaşayacaklarını hissediyor gibiydi. Gördüğü garip silüetler ve duyduğu fısıltılar. İlk başlarda delirdiğini sanmıştı, bunların aslında bir işaret hatta bir öngörü olduğunu anladığında ise çok geçti. Çünkü Alisa artık hayatta değildi... "Çatıya gel," ölüm kulağına fısıldadığında korku bedenini sarmaladı. Bunun sadece bir illüzyon olduğunu düşünmek istedi ama merakı susmadı. Elindeki içeceği herhangi bir masaya bıraktıktan sonra, yavaşça titrek adımlarını merdivene yönlendirdi. Merdiven ona sonsuzmuş gibi geldi, tırmandıkça kararlılığı zedelendi. Sonunda kapıya ulaştı. Kapı koluna giden titrek elleri ani bir cesaretle kapıyı hızla açıp birkaç adım geri çekildi. Beklediği gibi değildi, garip olan hiçbir şey yoktu sadece birkaç arkadaşı yere koydukları minderlere oturmuş sohbet ediyor ve oyunlar oynuyorlardı. Tanımadığı birileri de kendi başlarına duruyor, bazen ellerindeki içeceği yudumluyorlardı.O sesi içtiği ağır içkiye bağlamak istedi ve her zaman çok sevdiği gökyüzünü incelemeye başladı. Sonsuz yıldızlara göz atarken arkadan adım sesleri duydu. Arkasına bakma zahmetine girmedi, gözleri bu gece yıldızları özellikle ortaya çıkartmış gökyüzündeydi. Adım sesleri yanına yaklaştı ve durdu. Kim olduğuna bakmak için geriye dönmesine fırsat bulamadan kendisini boşlukta buldu. Vanya'nın çığlığı kulakları deldi. Gözlerini sonsuzluğa kapatmadan önce onun başına toplanan insanların arasından yıldızlara baktı. Her zaman bu kadar ışık saçıyorlar mıydı?