=2=

38 5 10
                                    

(Ölüyorum arkadaşlar. Ne güzel bir çocuk yarabbilaleminnn😍)

-Iksan'ın dağları uzundur! Gökyüzüne değer ucu! Iksan'ın dağları yemyeşil! Huzuru kelimesizdir! Iksan'lı asker Go, buraları özlemiş! Iksan'lı asker Go, memleketini özlemiş!..susmuyordu. Bu çocuk gerçekten susmuyordu. Evimi taşımak ve yerleştirmek için ondan yardım istemek iyi bir fikir değildi. Gerçekten.

-Sus artık! Dedim koliyi masanın üstüne nefes nefese koyarken.

-Neee? Eve bak be! Ben senden daha mutluyum oğlum! Dedi ve yanıma yaklaşıp sahte yumruklar atmaya başladı.

-Konağa taşındın oğlum konağa! Burada ne kızlar ağırlaaanır? Dediğinde gülmüştüm. Aklı fikri pislikteydi.

-Ne yazık ki öyle bir şey olmayacak!

-Eyyhh biraz gözün dışarda olsun. Mesleğini de aldın eline! Neden hayatını bu kadar zorlaştırıyorsun püf!

-Hayatıma kız sokarsam daha zorlaşır? Eve sarhoş getirdiğin kızlar nerede? Yok kiiii! Oğlum senin hayatına sağlam kız girmez ki?

-Ne? Sen öyle san!

-Adam ol da hayatına sağlam kız sok da lafım ağzımda kalsın.

-Peki! 1 yıl ver bana. Sana hayatımın kadınını bulacam.

-Anlaştık! Dedim. El sıkıştık. Evimi dizmeye başladık. Odama gittik. Oranın kolilerini de koyduk. Beom'un ağzı açık kalmıştı.

-Odan bizim ev kadar büyük. Burada-

-Sakın onu söyleme!

-Anladık anladık!

-Serseri herif!

-Yha! Ben acıktım! Beni çalıştırıyorsun ama bir yemek ısmarlarsın herhalde değil mi?

-Ismarlarım. Ama önce bunları bitirelim. Dediğimde başını onaylar anlamda salladı ve eşyalarımı dizmeye başladık.

Akşam tüm hazırlıklar bitince yemek yemeye gittik. Boş bir masa bulduk. Oturduk. İçkilerimizi istedik. Etlerimiz ve içkilerimiz geldi. Çiğ etleri masaya koyduk. İçkileri doldurduk. Sonra ocağı açtık. Etleri pişirmeye başladık. Garson yanımıza geldi.

-Pilav alabilir miyiz? Bir de acı sos.

-Peki efendim. Dedi ve geri gitti. Bekledik. Uzun bir süre sonra pilavlar ve acı sos geldi. Etlerimiz de pişmişti. Aç karna deli gibi yedik. Karnımız şişmişti. Beom içkisini kafasına dikip kadehini masaya vurdu.

-Iğğğ! İçim ferahladı! O ev harika.

-Değil mi? 53 yapımı.

-Hangi 53?

-2053. Simülasyon o ev. Aptal mısın? 1953 tabiki.

-Neee? 1953 mü? Kasabada olduğu için geleneksel eşyalar var sanıyordum. Eskiymiş. Başım yıkılmasın.

-Hayır. Sahibi ölmüş. Ama ev yapıldığı günden beridir her ay aksatmadan o eve temizlikçi tutulmuş. Gerek evin sahibi gerek kasaba halkı.

-Ne? Neden?

-Bilmiyorum. Kasabadaki en görkemli ev. Belki de ondandır.

-Eyy böyle saçmalık mı olur? Evin sahibi anlarım da, kasaba halkı eve neden ilgi göstersin?

-Bilmiyorum. Ama ev kusursuz.

-Gerçekten. Amaaan! Takma. Pırıl pırıl ev. Sorun yok.

-Evet. Dedim. Şişeyi alıp bardaklarımıza doldurdu. Takıldıktan sonra çıkmıştık. Lokantanın kapısında bacaklarıma uzanan kabanımı giyinip Beom'a döndüm.

-Sen burada ayrılıyor musun yoksa bu gece bana mı konacaksın?

-Hayır. Cici yatağımı özledim. Taksi tutup evime geçeceğim.

-Peki. Sen git. İyi geceler.

-Sana da! Dedi ve yollarımız ayrıldı. İkimiz de zıt yöne gittik. Evime geldim. Kabanımı çıkardım. Odamdaki bir duvar dikkatimi çekti. Ev eşya doluydu ama o duvar tamamen boştu. Ne bir çerçeve ne bir masa dayanmıştı o duvara. Pek umursamadım açıkçası. Gidip duş aldım. Kendime yeni bornoz alana kadar bir havlu sardım altıma. Omuzlarıma da başka havlu attım. Kurulanacaktım ama telefonum çalmıştı. Omzumdaki havluyla başımı yarım yamalak kurulayarak odama girdim. Telefonumu açıp kulağıma götürdüm.

-Anne!

-Oğlum. Yerleştin mi?

-Evet. Gayet büyük ve güzel bir ev.

-Rahat değilse daha büyük bir ev yaptırabiliriz.

-Hayır. Temiz ve rahat bir ev. Zaten günümün büyük bir çoğunluğunu okulda geçirecem.

-Değil mi?

-Evet.

-Haftasonu geliyor musun peki? Bunu kutlamalıyız.

-Evet. Geleceğim. Ama babamın Rusya'da toplantısı yok mu bu haftasonu?

-Hayır. Erkene alındı. Baban bu öğlen yola çıktı. Perşembe günü burada olur.

-Hmm anladım. Peki. Haftasonu görüşürüz o zaman.

-Peki. Görüşürüz. İyi akşamlar.

-İyi akşamlar anne. Dedim ve telefonu kulağımdan çekip kapattım. Sonra yataktan kalktım ve arkamı dönüp telefonu yatağa koydum. Sonra kafamı kaldırdım. Gördüğüm şeyle tüylerim diken diken oldu.

-Sen kimsin? Dedim. Odamdaki o boş duvarda şimdi arkası dönük bir kız vardı. Sandalyesine oturmuş sallanıyordu. Arkası bana dönüktü. O duvar kalkmış yeni bir oda çıkmıştı sanki.

-Sen kimsin dedim? Ve hızla gittim. Omzundan tutup kendime çevirecektim. Duvara tosladım. Hayır! Bir dakika! Çok saçma! Onu hala görüyordum. Başka bir oda vardı. Ama geçemiyordum. Duvar şeffaflaşmıştı. Cama dönmüştü sanki. Belki sesimi de duymuyordu.

-Kimsin sen? Ne işin var evimde? Bu ne beeee? Dedim ve tekrar dolundum. Bildiğin duvardı. Ayağa kalktı. Döndü bana baktı. Dilim tutulmuştu.

-Sen beni...görüyor musun? Dediğinde cevap veremedim. Adımladı. Bana yaklaştıkça gülümsüyordu. Elini duvardaki elimin olduğu yere koydu. Nefes almayı unutmuştum. Ellerimiz birbirine değmiyordu. Ama sanki hissediyor gibiydim. Birbirimizi görüyorduk. Ama bu onun için neden tuhaftı ki? Anlamamıştım.

Birbirimizin gözlerinin içine baktık. Şaka gibiydi. Hiç bir şeye kafam basmamıştı. Sonra aniden çıplak olduğumu hatırlayıp omzumdaki havlu ile üstümü kapadım...

THE WALLWhere stories live. Discover now