BÖLÜM 4 : 1K ŞEREFİNE KISA BİR BÖLÜM

1.7K 306 522
                                    

EPIC 1K OLDU!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

ÇOK AMA ÇOK MUTLUYUM. HERKESE ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM.

.....

Okumaya başladığınız tarihi bırakın :

Arkadaşlarınızı etiketlemeyi unutmayın :

Dikkat, bu kitap gizem, gerilim, fantastik, psikolojik, paranormal ve korku unsurları içerir.

Dikkat, kitabı okumaya başlayan herkes artık geyiklerin kurbanı kabul edilecek.

Hoşgeldiniz.

.

Sırtım kuru zemin üstünde dururken, taşlar batıyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Sırtım kuru zemin üstünde dururken, taşlar batıyordu. Gözlerimin üstünde duran gökyüzü dumanlıydı. Sisliydi. Bulutlar grinin en ağır tonundaydı. Etrafta ağır bir kan kokusu vardı. Saçlarım zemine gelişi güzel yayılmıştı. Gelinliğim kan doluydu. Ve alt kısmı birazı yırtıktı. Etraftan dumanlar çıkıyordu. Derin bir nefes aldım zorlukla. Göğsüme bir şey batıyordu. Etraftan ağlama ve inleme sesleri geliyordu acı acı. Gözlerimi kapattım yavaşça o an yıllardır hatırlamaya çalıştığım şeyi hatırlamaya başladım. O piknik gününü...

Geyik üzerimize koşarken bir anda havada asılı kaldı öylece. Sonra her yerden başka geyikler çıkmaya başladı ama bir anda onlar da aynı şekilde havada asılı kaldı. Çok geçmeden büyük bir gök gürlemesi duyuldu. Ağaçlar bir anda alev alırken, etrafta rüzgar esmeye, geyikler korku ile bağırmaya başladı. Biz korku ile birbirimize sarılırken gökyüzünden yavaşça biri indi. O kadar korkunçtu ki... Vücudu tamamen kanlıydı. Kandan saçları ıslanmış, yüzü görünmüyordu. İfadesiz bir yüzü vardı. Yavaşça elini kaldırıp geyiklere uzattı. Geyikler canlı halde kana bulanırken, ağızlarının ortadan ikiye yarılmaya başladığını gördüm. Hepsi acı acı bağırıyordu. Çok ama çok korkunç bir şekilde bağırıyorlardı. Ağızları geriye doğru yırtılırken her yere deli gibi kan sıçrıyordu. Kardeşim korkudan ağlıyor ve gözlerini kapatmadan edemiyordu bense gözümü bile kırpmıyordum. Bir sürü geyik vardı bir sürü çok ama çok fazla. Hepsi havadaydı ve hepsi ağızlarının acısına deli gibi bağırıyorlardı. O kanlı adam ise hipnoz olmuş gibi bir ifade ile sadece eli havada duruyordu. Sonra hepsi bir bir ağızlarını kaybettiler ve yeri boyladılar. Bütün hepsi acıdan ölene kadar durmadı. Bittiğinde ise büyük bir patlama oldu durduğumuz yerin etrafında yangınlar, rüzgar durdu. Biz bir çukurun içinde kaldık. Sonra bana döndü sadece kanın arasından görünen gözleri ile bir süre bana baktı. 

Ve gitti. 

Hatırlamıştım işte sonunda. Yıllarca uğruna her şeyi feda ettiğim anıyı hatırlamıştım. Peki, bunca zaman sonra elime ne geçmişti? 

Bir düğün mü?  

Güzel bir düğün, danslar eğlenceler... Beklediğim bunlardı. Çünkü bir düğünde en fazla ne olabilirdi? 

6 saat önce

Gelmişti.

Yavaşça arkama döndüm. Karşımdaydı. Uzun dalgalı saçları yüzüne düşüyordu. Kaşları çatıktı. Sert yüz hatları, keskin çenesi, pasparlak gözleri, gözlerinin hemen altında kendini belli eden siyah damar izleri, minik simsiyah dudakları... Üzerinde upuzun bir pelerin, pelerinin altında görünen düzgün elleri ve siyah tırnakları... Kan saçmıyordu, zaten sonra hatırladım güç halinde iken yani gücünü kullandığı vakit saçıyor demişti Sehun. İşte buradaydı. Boynunda yüzyıllar önce kurban edilişinin izi olan bıçağın derin izi ile Kan Saçan Efendi Jeon Jungkook...

Derin bir nefes uçtu gitti dudaklarımdan. Ve sonra dizlerimi hafifçe kırıp, başımı öne eğdim ve ona selam verdim.

Bu benim ona ilk karıştığım andı. Ona, ruhuna. 

Başımı kaldırıp bir kez daha ona baktım. Gözleri üzerimde dolaştı. Yıllar önce gördüğü küçük kıza bir de bu haliyle bakmak istiyor gibiydi. Sonra bir elini beline atıp hafifçe eğildi ve o da bana selam verdi. Bu nedense hayatımda aldığım en güzel selamdı. Sonra siyah tırnaklarının ev sahipliği yaptığı elini bana uzattı.  Hafifçe onun elini tutup beni tahtlardan birine götürmesine izin verdim o da ben de oturduğumuz da insanlar bir değişik müzikle dans etmeye başladılar. Başımı ona çevirdim gözleri insanların üzerindeydi. "Neden ben seçtin?" Aşk yoktu. Biz birbirmizi tanımıyorduk bile. "Sana bakabildiğim için mi?" Başını hafifçe salladı, insanlara bakmaya devam ediyordu. "Evet." Gözlerimi bir süreliğine insanlarda ve hayvanlar da gezdirip tekrar ona döndüm. "Bakışım hoşuna mı gitti?" Gözleri bu kez beni buldu. "Hayır." diye cevap verdi net bir dille. "Bana ait olduğunu fark ettim." 

"Nasıl fark ettin?" diye sordum bu kez. "Sana aşık olmamı mı isterdin? Bu halimle?" Başımı yana eğdim. "Bu soruları sormaya hakkım var bence benim. Yıllarım gitti benim." Başını olumlu anlamda salladı. "Benim de." sonra devam etti. "Kalbin..." dedi göğüs kısmıma bakarken. Sonra tekrar gözlerimi buldu gözleri. "Onu duymuyorsun. Herkes senin peşinde Lalisa. 10 yaşından beri herkes senin peşinde. O kadar çok şeyin, varlığın canını aldım ki senin için." Kaşlarım çatılırken merakla dinledim onu. "Ne varmış kalbimde,  gerçeği anlat artık bana. Senin gibi kudretli biri neden beni beklesin bu kadar güçlüyse?" 

Elini enseme koydu ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Gözlerimin önünde onun kanlı görüntüsü belirirken o, "Etrafına bak." diye konuştu. Başımı yana çevirdiğimde alanda olmadığımızı fark ettim. Orman yine kasvetliydi. Yine geceydi. Ve... bir ateş vardı kocaman. Etrafında ise bir sürü geyik. Karşılarında ise Gorgion bir bebeği havaya kaldırmıştı. 

"Yıllar önce olan depremde insanlar bu ormana sığındı." diye başladı cümleye. O sırada mekan yine değişti. Bir avuç insan göründü. Yaralı olanlar, toz altında kalmış insanlar. "Geyikler ve orman Tanrının varlığını kanıtlayan en iyi simgelerdir. Geyiklerin dalları ağaçlara benzer. Hayat ağacına. Bu yüzden çok eskilerde, geyiklerin ormanın koruyucuları olduğu savunulurdu." O sırada bazı geyikler, dalları ve insanlar belirdi tek tek. "Tanrının şeytanları vardır. Birbiri ile hep zıt olanlar. İnsanların da şeytanları vardır. Kötü insanlar. Kötü insanlar öldüklerinde kötü ruh olurlar. Ve bazen cehenneme gitmeleri uzun sürer. O kötü ruhlardan biri Logan Pool adında bir adamdı. Logan, eski saray devrinde yaşayan bir vezirdi ve prensese tecavüz edip onu öldürmüştü. Buna rağmen krallar gibi yaşadı. Onun günahı büyüktü. Bu yüzden cehenneme bile çabucak gidemedi. Logan, geyiklerin koruyucu ya da tanrının simgesi olduğuna inananlardandı. Bu yüzden bunu gerçek kılmak istedi. Geyiklerin ruhlarını ele geçirdi. Onlardan yepyeni bir dünya ortaya çıkardı. Önce ormanda ki insanlarla başladı. Daha günahsız bebekleri yiyerek kendini güçlendirmek istedi. Başarıyordu da. Ancak Tanrı tabi ki yenilmeyecekti. Ona bir düşman verdi. " Anlattığı her şeyi bir bir izliyordum. Logan dediği adamı, geyikleri ele geçirmesini, ormanda insanlara yaptıklarını, kurban edilen bebekleri... Son cümlesi ile ona döndüm. 

"Beni verdi." dedi.

Taşlar yerine oturuyordu işte... "Onunla yüzyıllar boyu savaştım. Bu hala da devam ediyor. Hayvanları ele geçirmeye devam ediyor. O gece..." dedi tekrar önüne döndü. "Siz piknikte iken, kendisi burada değildi ama ondan parça taşıyan her geyik buradaydı. Ben onlarla uğraşırken--"

"Bana bir şey yaptı." diye tamamladım onu. Başını salladı. "Evet. Kalbini benimkine bağladı. Eğer sana bir şey olursa ben ölürüm. Ve o zaman dünya tamamen yok olur. Çünkü bana kimse dokunamıyor. Güçleri yetmiyor..." Bana döndü. "Ama sana güçleri yetiyor." Gözlerim istemsiz dolarken ona baktım. "Yani benim ölümüm, her şeyin bitişi demek öyle mi?" Başını olumlu anlamda salladı. 

"Yani benim nefesim sensin." 

....

Kısa oldu ama bu kadar yazmışım, yorumlarınızı kısa oldu diye aksatmayın lütfen. 

EPIC ❥Where stories live. Discover now