2. Bölüm

2.6K 112 46
                                    


14+ yaş

Olumsuz örnekler

Cinsellik

⚠️ Yazar hayal gücün zorlamıştır.⚠️

Gülay, yeni ders için evinden çıkmıştı. Kapıyı arkasından kapatıp kilitledi. Hava güneşliydi. Yola çıktıktan sonra beyaz otomobilini çalıştırdı. Çantayı arkaya atıp sürücü koltuğuna bindi ve araba ilerlemeye başladı.
Eczanenin önüne geldiğinde arabadan çıkıp eczaneye girdi.
"On kutu gebeliği önleme hapını verir misiniz? "
Adam kutuları poşete doldurup vererek fiyatını söyledi. Parasını verip teşekkür etti ve eczaneden çıktı.

Tuğçe ise banyoda Mehmet'i yıkıyordu. Oturakta oturan Mehmet'in belini lifle yıkıyorken Mehmet ise bacaklarını yıkıyordu.

Mehmet, evden çıkmak için tekerlekli sandalyeyi kapıya sürüyorken Tuğçe salona girip büyük masaya oturdu. Mehmet ve adamları evden çıktığında Gülay'ın geldiğini gördü.
"Günaydın Mehmet Bey."
Yüzüne bakmadan sessizce, "Günaydın." deyip ilerlemeye devam etti adamlarla.
Bu sefer pembe abiye giyinen Tuğçe, içeriye girdiğini görünce ayağa kalktı. Oturunca da oturdu.
Gülay, "Nasılız?" diyerek konuşmaya başlar.
"Nasıl olayım? İyi deyip iyi olalım diyeceğim ama iyiyim diyemiyorum."
"Belki bunları görünce biraz iyi olursun."
Yerdeki çantayı alıp masaya koydu. Açıp içinden poşeti çıkarttı ve gözlerini parlamasına tanık oldu.
"O kadar sağ olun ki. O kadar iyi bir şey yaptınız ki, hakkınızı ödeyemem." dedi ve elini sıkıca tuttu.
"Rica ederim. Ne yaptım ki. İyi olarak çok güzel ödersin."
"Bana iki dakika verin, şunları saklayayım."
"Tabii..."
Sandalyeden kalkıp salondan çıktı ve asansörün yanındaki merdivenlerden çıkmaya başladı. Gülay, Tuğçe'yi mutlu ettiği için çok mutlu olurken telefonunu çaldı. Cebinden çıkartıp ekrana baktı, "Ö. Yiğit" arıyordu ve mutluluğu bitti. Hemen reddedip telefonunu tamamen kapattı. Biraz bekledikten sonra Tuğçe'nin geldiğini gördü. Sandalyeye oturdu.
Tuğçe:
"Evet, derse başlayabilirsiniz. Bugünkü ders nedir?"
"Konuşmak..."
"Anlayamadım, nasıl yani?"
"Dün kaldığımız yerden devam edeceğiz... Biliyor musun, küçükken hayalim hep psikolog olmaktı. Çalıştım didindim ama ailem istemedi, 'İnsanlarının dertlerini dinleye dinleye dert kadını mı olacaksın' dediler ve ev öğretmeni oldum. Hadi hayalimi gerçekleştirelim. Sen anlat, ben dinleyeyim."
"Emin misiniz?" dedi gülümsemeye çalışacak.
"Evet, eminim Tuğçe'ciğim. Hadi anlat, Mehmet'ler mahallenize yerleştikten sonra neler yaşandı?"
"Bir mahallede iki adamı idare etmek çok zor işmiş bunu öğrendim. Bütün zamanlarım 'ödevlerim var' demekle ve saat vermekle geçti."
"Cem'e neden yaşadığın durumu söylemedin?"
"Cem ve ailesi çok namuslu şerefli insanlardı. Söylemeye çekindim... Ama biliyor musunuz, öğrendiğinde beklediğim şeye kızmadı."
"Neye kızdı?"
"Ona söylemediğim ve Mehmet'in umutlarınla oynadığım için kızdı. Çok kızdı ve çok haklıydı..."
Yine gözyaşlarına hakim olamıyor, elimle siliyordu.
"Cem ve Mehmet, ne zaman birbirinden haberleri oldu?"
"Üç yıl sonra..."
"Gerçekten çok çok iyi idare etmişsin, şaşırdım... Evlendiğiniz yıl öğreniyorlar."
"Evet. Dikkatli dinliyorsunuz..." dedi. "Mehmet, sevgilim olduğu öğrendiğinde hemen beni ailemden satın alıyor, adamları beni akşam vakti Cem'in karşısında kaçırıyor ve nikaha götürüyor."
Gülay, kötü olduğunu görünce ona iyi gelecek konudan konuşmak istiyor.
"Bana biraz Cem'i anlatır mısın? Nasıl biri?"
"Cem; hayatımda gördüğüm ve görebileceğim en güzel insan. Beni en çok sever, en mutlu eden, el üstünde tutan insan odur. Onun yanındayken gerçek mutluğu görüyordum. Bir gülümsemesi vardır ki, kelimelerle anlatamam. Onu o kadar özledim ki."
İyi olduğunu gördü.
"Peki, hikayeye devam edelim. Kaçırılma nasıl oldu?"
"İlk önce annem babam, 'Komşulara gidiyoruz' diyerek beni evde tek başına bıraktılar. On dakika sonra kanallara bakarken kapı çaldı. Cem gelmiştir diye düşünerek koltuktan mutlu kalktım, kapıyı açtım ve iki siyah adam gördüm. Beni kollarımdan tutup zorla evden çıkarttılar. Haykırmaya başladım. Yola çıktığımızda yukarıdan Cem'in bisikletiyle geldiğini gördüm. Aramızda çok mesafe vardı. Bizi görünce durdu, gözlerinine inanamadı. Arabaya sokulduğunda, 'Tuğçeee' diye bağırışını duydum... Sonra gittik işte bir kafeye... yani nikah salonuma. Şahitler kimdi bilir misiniz?"
"Annen ve baban."
"Aynen... Bir de Mehmet ceza verir gibi bizi iki saat orada bekletti. İki saat boyunca beni satanlarının yüzlerine baktım ben." Yirmi saniye sessiz kaldı. "Gerçekten kırk yıl düşünsem bunu söyleyeyeceğim aklımın ucuna gelmezdi. Keşke, annem babam ölseydi. Keşke, o gece evlilik memuruna hayır deseydim de adamlar arkalarından beyinlerine sıksaydı."
"O geceden sonra bir daha anneni babanı gördün mü?"
"Keşke görmeseydim ama gördüm. İki hafta önce akşam yemeğine geldiler, ancak bir daha buraya geleceklerini hiç sanmıyorum... Kahkahalar havada uçuşurken ben ise onlara boğazlarına yapışmak istercesine bakıyordum. Kendimi çok zor tutuyordum, ta ki annemin o söylediğine kadar..."

"Oğlum, bizim yaşımız çok geçti. Artık bir an önce torun sevmek istiyoruz, değil mi Faruk?"

"Öyle bir masadan kalkıp örtüyü çektim ki, her şey ama her şey yere düştü. Annem korkup sandalyeden kalkınca onun üzerine koşmaya başladım. O da geriye iki adım attı. Eğer, babam sarılarak beni tutmasaydı saçını yolacaktım."
"Bunlar yaşanırken polisler seni aramıyor muydu? Yani Cem, arama başlatmadı mı?"
"Başlattı başlatmasına da beş dakika sonra durulurdu. Mehmet durulurdu."
"Nasıl?"
"Evliğimizin ertesi sabahı Mehmet'i annem aradı. Telefonu bana verdi ve amirin sesini duydum, ancak hiçbir şey diyemedim. Sadece kağıtta yazılanları okudum ona. 'Mehmet ile evlendim. Cem benim sevdalım ve sorunlu. Yanlış anlayıp yanlış anlatıyor. Sakın ona hiçbir şey demeyin, ihtiyar eder' dedim. Zaten amir beni tanıyordu. Polisler buraya gelip evlilik cüzdanımıza, kimliklerimize baktı ve arama Cem'den habersiz bitti."
"Gerçekten çok inanılmaz."
Sinirden gülümseyerek, "Şimdi de bu eve tutsağım işte. Engelli Mehmet beyfendi dışarıya çıkıyor. Ama ben burnumu bile çıkartamıyorum. Ne kadar da komik değil mi?..." dedi.
"Mehmet sabahları nereye gidiyor?"
"Okula gidiyor. Sonra da iki saatliğine yapı şirketlerine geçiyor..." On saniye sustu, gözyaşları silmeye koyuldu tekrar. "Evliğimizin üçüncü günü, sadece bahçede yürümek istedim, hava almak istedim. Kapıyı açtığımda, kapının önündeki yüzüme bakamayan adam dedi ki..."

"Mehmet Bey'in kesin emiri var. Dışarıya burnunuzu bile çıkartamayacaksınız, pencerelerden de. Yoksa Cem, tahtalı köyü boyar. Evinizde oturun..."

"Kapı yüzüme kapandı ve bütün gün gözyaşı döktüm. Pencerelerden korkar yaklaşamaz oldum... Keşke, beni ilk gecede olduğu gibi tehdit etmeye devam etseydi ama canımla tehdit etmese."
"İlk gece nasıl tehdit etti?"
"'Benden kaçmaya kalkarsan yemin ederim canına kıyarım.' dedi.
Şaşkına dönen Gülay içinden:
"İşte, gerçek psikopatlık bu. Çok korkutucu tehditlerle konuşmak, insanları oyuncak gibi görmek, hiç kimseyi umursamamak, mantıksız akılalmaz kararlar almak, dünyanın en bencil insanları olmak... Böyle 'insanlardan'  kilometrelerce uzak durulmalı."
"Gülay Ablam... Ben bu insanlarının eline nasıl düşerim, aklım almıyor... Mehmet her şeyimi değiştirdi. Hayatımı, engellilere bakışımı, giyinimi kuşağımı bile abla... Hepsi benim yüzümden. Kendimden nefret ediyorum."
İçinden:
"Bir hatan yok demek çok isterdim Tuğçe, ama çok var ve çok büyükler. Boşa umut verme kefaretini çok zor şartlarla ödüyorsun. Ancak bu yaşamı hiç hak etmiyorsun, hiç kimse hak edemez. Bir an önce bu evden çıkmalısın, eski güzel hayatına, eski düzenine geri dönmelisin."
Birdenbire dizlerini dövmeye başladı, "Ben ne yaptım kendimden nefret ediyorum" demeye başladı. Gülay ise, Tuğçe'ye uzanıp ellerini tutmaya çalışmaya başladı.
"Etme Tuğçe etme..."
Ellerinle yüzünü kapattığını görünce ayağa kalkıp yanına gitti ve eğilerek sıkıca sarıldı...

***

Beyaz araba bir gecekondunun önünde durdu. Gülay çıkıp evinin kapısına doğru ilerledi, kapıyı çaldı. Yirmi yaşında erkek açtı ve Gülay'ı görünce dalga geçer gibi gülümsemeye başladı.
"Oooo, kimler gelmiş kimler! Gözümüz yollarda kaldı."
"Yiğit, sana bir şey söylemeye geldim."
"Ve ders çalıştırmaya! İçeriye geç."
Birkaç saniye yüzüne bakarak, onu son kez kırmamaya karar verdi. Kapıdan içeriye geçti. Yiğit kapıyı kapatıp arkasından, "Neden dün gelmedin?" diye sordu. Salonun ortasında durdular.
"Yiğit, çok kısa bir konuşma olacak. Lütfen sakin karşıla. Artık sana ders çalıştırmak istemiyorum. Hoşçakal derdim ama mantıksız olur." Gidecekken Yiğit, yana bir adım atarak önünde durdu.
"Neden?"
"Çünkü, artık davranışlarını alttan alamıyor tahammül edemiyorum." deyip geçmeye çalıştı, fakat yine izin vermedi.
"Benim bırakamazsın çünkü benimsin!"
"Çekin Yiğit yoksa çok kötü şeyler olacak!"
"Sen benimsin Gülay! Benimle evleneceksin, evimin kadını olacaksın, yatanak annemize birlikte bakacağız!" Yiğit kolunu sımsıkı tuttu. Yüzünden öfke fışkırıyordu. Gülay'ın yüzünü ise korku sarıyordu.

***

Yarın olmuştu. Tuğçe yatakta gözlerini açınca saatti gördü. 1'e beş dakika kalmıştı. Gülay ile konuşmak ona iyi gelmişti. Abiyesini değiştirip kırmızı giyinilip odadan çıktı. Merdivenlerden inerken salonda Gülay'ı göreceğini biliyordu, ama öyle olmamıştı. Salona girdiğinde durdu. Şaşırmıştı hem de çok.
"Günaydın uykucu Tuğçe'm... Eşini gördüğüne neden bu kadar şaşırdın? Öğretmenini mi bekliyordun? Yoksa şöyle mi demeliyidm, psikoloğunu mu bekliyordun?"
Masadaki Mehmet'in bu sorusu daha da şaşırttı ve korkuttu. Geriye ufak bir adım attı.

2. Bölümün sonu

#TutsakTuğçe

Fragmanlar, karakterler ve daha fazlası için;
İnstagram: wattpadtutsaktugce

Tutsak Tuğçe +14 (5 bölümlük tutsak hikayesi)Where stories live. Discover now