4. Bölüm

1.3K 94 22
                                    


14+ yaş

Olumsuz örnekler

Cinsellik

⚠️ Yazar hayal gücünü zorlamışlar.⚠️

Akşam vaktiydi. Yatakta oturan Tuğçe, korku dolu gözlerle kapıya bakıyordu. Her an içeriye girebilirdi... Ve işte o sesi duydu, anahtarla kapının açılma sesini. Mehmet odaya girdi ve gözlerinin içine bakan korkutucu gözlerle yaklaşmaya başladı.
"Evden çıkmak ha? Beni bırakıp gitmek ha?" Karşısında durdu. "Yürek mi yedin Tuğçe'm?" Siyah kemerini çıkartmak için uğraşmaya başladı. Çok korkan Tuğçe geriledi. Çıkarttığı kemeri yatağın üzerine fırlattı. "Sakin ol Tuğçe'm. Acı çektiğini göremem ki..." dedi. "Şimdi söyle bakayım, tahtalı köye kimi göndereyim? Cem'i mi, seni mi?"
Aşağıya indi, bacağına sımsıkı sarıldı ve hıçkıra hıçkıra ağlayarak yalvarmaya başladı.
"Lütfen etme Mehmet lütfen etme, yalvarıyorum! Yemin ediyorum Allah üstüne, umut ne kadar büyük olsa da olsun, ne kadar dışarıya hasret kalsam da kalayım, ölene kadar dışarıya burnumu bile çıkarmayacağım! Hep evde kalacağım. Ne olur affet. Ne olur Cem'e zarar verme..."
Tam üç dakika boyunca yalvardı. Bu durum da Mehmet'in çok hoşuna gitmişti.
"Tamam kalk!" Tuğçe, gözlerine bakarak yavaş yavaş ayağa kalktı. "Yeminin kabul edildi. Cem'e de sana da şimdilik zarar vermeyeceğim. Bir de, bugün o kadar çok zarar verdim ki zarar vermeye devam edersem kötü olurum... Kahramanın olmak isteyen çok zarar gördü. Ve sen de ağır bir ceza çekmeden kurtulamazsın. Tam bir hafta, bu küçük odadan dışarıya bir adım atamayacaksın... Çocuklar birazdan yemeğini getirir. Ya da getirmesinler ya. Bu gece aç uyu. Söyleyeceğim söyleyeceğim unutuyorum, kilo almışsın. Çok zayıflanı istiyorum ve bu hafta sonunda istediğim kiloda olacaksın Tuğçe'm..." Kapıdan çıkıp odaya döndü. "Biliyor musun, sen tam Cem için eve kapanma yemini ederken Cem ne yaptı..."
Kırpkırmızı gözleriyle:
"Acı verecekse ne olur deme."
"Evliğiye evet dedi. Şu anda Cem'in düğünü var. Ailen söyledi."
Gözyaşlarla, "Hayır yalan söylüyorsun! Hayır yalan söylüyorsun!" diye bağırarak koştu. Ancak Mehmet hızlıca kapıyı kapatıp kilitlemişti. Kapının önünde çökerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Gözyaşları sel olmuştu.

***

5 yıl sonra

Sabahdı. Boş gözlerle duvarı izleyen Tuğçe, belini iki elin sarmasını bekliyordu ve beklediği oldu.
"Bugün bahçede kahvaltı yapmaya ne dersin?" Yıllarca dışarıya çıkmayan Tuğçe, dediğine çok şaşırmıştı. Mehmet'e döndü, gülümsüyordu. "Hadi, masmavi abiyeni giyin de bahçeye çıkalım. Adamlara söyleyeyim kahvaltıyı hazırlasınlar. Yorulma." Telefonunu masadan aldı ve adamı aradı. "Kapımızı açabilirsin ve sekme kahvaltıyı bahçeye kurun."
Yıllardır gülen yüz de göstermemişti. Tuğçe, Mehmet'e ne olduğunu merak etmişti. Huylu huyundan vazgeçmezdi.

***

Kapının karşısında kapıya bakıyorlardı.
"Hadi çıkalım Tuğçe'm..." Tuğçe artık dışarıya çıkmaktan çok çekiniyordu. Sanki bir adım atar atmaz onun yüzünden felaket olacak gibiydi. "Korkma, ben yanındayım."
Geriye bir adım attı.
"Olamaz, ben dışarıya çıkamam. Yemin ettim."
"Sen etmedin, ben ettim. O akşam yemin edeceğine çok emin olarak korkunç laflar ettim, yani seni çok zorladım etmen için. Günahı benim, bunu her gece Allah'a söyleyerek üsteniyorum. Hem de seni dışarıya çıkman için zorluyorum. Bu sabah benimle bahçede kahvaltı etmekten başka bir çaren yok. Hadi çıkalım. Bak, hava ne kadar da güzel."
Salondaki büyük cama baktı. Masmavi havada tek bir bulut bile yoktu. Kapıya yavaşça yaklaştılar. Mehmet açıp kapının önüne çıktı. Kafasını öne eğen Tuğçe adımlarını kesti. İlk Allah'a sessizce, "Bir günahım varsa lütfen affet Allah'ım. Halimi sadece sen biliyorsun, ne olur affet." dedi. Mehmet'e, "Elimi tut." diyerek elini uzattı. Mehmet elini tuttu ve dışarıya çıktı. Ufak adımlara yürümeye başladı. Gözleri çimenlerden başka hiçbir yere bakmıyordu. Kalbi hızlıca atmaya başladı.
Masaya geldiklerinde, Mehmet'in "Güzel elini bırakıyorum." sözünü sessize, "Hayır, bırakma." diye yanıtladı. Dışarıdan çok korkan Tuğçe, ilk kez Mehmet'e muhtaçtı. Elini bırakınca hemen yumruk yapan elini sımsıkı tutarak iki elini önünde birleştirdi. Mehmet karşısına geçince sandalyeye oturdu.
"Mehmet, ben çok geriliyorum."
"Gerilecek hiçbir şey yok Tuğçe'm. Dışarıya çıktık sadece... Masaya bak, kahvaltı çok güzel. Her çeşit peynir var, domatesler çok taze, zeytin var, salam sosis var, reçeller çok. Baksana bir."
"Aç değilim."
"Peki, ben başlıyorum. Sen hazır olunca yersin." Tuğçe'ye baktı ve gülmeye başladı. "Sen de ne korkak çıktın. Alt tarafı dışarısı." dedi böyle görmekten büyük bir zevk alır gibi.
Hiçbir yere bakamayan gözler villanın yanındaki depoya kaydı.
"Kahramanım olmak isteyen hâlâ orada mı?"
Mehmet bu soruya şaşırdı.
"Saçmalama Tuğçe'm. Aradan beş yıl geçti. O kadar da değilim."
"Haklısın..." dedi. "O kadar değilsin. Bu soruyu iki yıl sonra sormalıydım."
Başını birden hızlıca tekrar önüne eğdi. Mehmet ise depoya bakmaya başladı ve beş yıl önce orada yaşattıklarını hatırladı.

Taner'in kolları zincirle bağlanmıştı. Zincirlerinin kökleri duvardaydı. Zifiri olmasa da karanlık depoda gözleri siyahla kapatılmıştı. Yanında ise iki adam vardı. Ellerinde de çok büyük kova. İçinde dolusu buzlu su...
Taner'in karşısındaki Mehmet, "Dökün." diyerek emretti.
Adam:
"Bir şey olursa? Su çok soğuk, buz."
"Olursa olsun."
Suyu döktüler ve zavallı adam haykıra haykıra kendine geldi. Her yeri titremeye başladı.
"Günaymadı Taner Bey veya adın neyse!"
Titreyen sesiyle, "Ps ps ps ik olpat Mehmet!" diye bağırarak karşılık verdi.
Yanıma yaklaşıp sakin sesiyle, "Yürek mi yedin sen?" diye sordu. "Yoksa canına mı susadın? Hayattan çok sıkılıp bize mi geldin?... Sen ya sen! Nasıl karımı benden kaçırmaya kalkışırsın!? Nasıl adamlarım bile yüzüne bakamıyorken sen bakarsın!? Nasıl evinden, dünyasından, ait olduğu yerden çıkartırsın kızımı!!?"
O kadar sert dayak attı ki gözleri karradı ve hâlâ susmayı seçmedi.
"Oooo se senin kız ın değ değ il."
"Buna sen mi karar veriyorsun?!..." Cebinden küçük telefonunu çıkarttı. "Artık senin de benden korkmanın zamanı geldi." Fotoğraflar'ı ve gözlerini açıp ekranı gözlerine soktu... Kayseri'de konağını gören Taner'in gözünden iki damla aktı.
"Evimi nasıl buldunuz?"
"Bak Taner, bir daha senin ve Gülay'ın bizimle uğraştığınızı görürsem, ilk başta 64 yaşında annen olmak üzere koskoca aileni gözlerinin önünde öldürürüm!"
Zincirleri koparcasına gözyaşlarla Mehmet'e saldırmaya uğraştı.
"Hayır yap amazsın bunu hayır!"
"Yemin ediyorum yaparım." Uğraşmayı bırakıp sesli ağlamaya başladı. Tekerlekli sandalyeyi geriye sürdü. "Eveeet, şimdi adamlarım seni birkaç saat benzetsin. Ama ilk ısın, çok soğuksun." Adam,.dumandan görülmeyen çaydanlığı alıp yavaşça her yerine döktü.  Mehmet ise, işkence çeken Taner'i izledikçe mutluluk duyuyordu. Güldü. "Hiç soğuk su dökmemişiz gibi oldu değil mi?"

"Öldürdün mü onu?"
Tuğçe'nin sorusuyla gözlerini depodan çekti.
"Hayır, gözü arkada adımlarla buradan gitti. Bir daha asla bizi rahatsız edemeyecek duruma getirdim sadece."

***

Tuğçe salondaki koltukta uyuya kalmış, Mehmet ise tekerlekli sandalyeden onu izliyordu. Büyük süprizin zamanı gelmişti. Ayaklarını yere indirdi, ellerini yanlarına koydu, yavaşça zorlamadan ayağa kalktı ve normal adımlarla yanına ilerledi.
"Tuğçe'm uyan." Gözlerini açar açmaz şoke oldu. Açık ağzından hariç hiçbir yerini oynatamıyordu. Mehmet'i ilk kez ayakta görmüştü. "Bana yaptırdığın egzersizler sonunda işe yaradı. Beklediğimiz zaman geldi." Tuğçe, şaşkınlıktan konuşamıyordu. Mehmet bir dizinin üzerine çöktü, iki eliyle elini tuttu. "Tuğçe'm, biliyorum bu zamana kadar seni çok üzdüm, eve kapattım, dostlarını aldım, hayatını çaldım. Çok üzgünüm, ama bunları yapmalıydım. Beni sevmeme kefaretini ödemeliydin. Çok önceden ödedin de, bunları yapmakta ala koyamadım kendimi. Defalarca özür diliyorum senden." Tuğçe gözyaşlarını gördü ve çok garipsedi. "Şimdi de yürümeyi sadece senin için başardım ve çok değiştim. Artık çok mutlu olacaksın. Ne olur affet yalvarıyorum. Ben seni çok seviyorum be kızım, hiç kimseyi sevmediğim kadar çok seviyorum. Sen de sev, ne olursun." Boğazına sımsıkı sarıldı. Çok gözyaşı değdi tenine."Tuğçe'm... Ben senin için ölürüm."

***

Ama bazı kurallar değişmemişti veya artık hiçbir alışkanlık değişmiyordu. Mehmet, iki arkadaşınla ve karılarınla göz alıcı büyük masada kahkaha atıyorken, Tuğçe de odadan bir adımını bile atamıyordu. Işığı yakmıyor karanlıkta, kırmızı abiyesiyle ve gözyaşlarıyla yatakta oturuyordu. Bu hayat her saniye daha ağır geliyordu, artık hiç dayanamıyordu.

Mehmet saat 1'de odaya girdiğinde duraksadı, gözlerine inanamadı. Karanlık dışarısının mavisi Tuğçe'yi gösteriyordu. Net görebilmek için ışığı açtı. Tuğçe, büyük keskin bıçağı boğazına tutmuştu. Yaşlı gözleri Mehmet'deydi.
"Artık bu hayata hiç dayanamıyorum. Ben gidiyorum Mehmet."
"Sakın yapma Tuğçe." dedi emir veren sesiyle, ancak Tuğçe çok kararlı görünüyordu.

4. Bölümün sonu

#TutsakTuğçe

Fragmanlar, karakterler ve daha fazlası için;
İnstagram: wattpadtutsaktugce

Tutsak Tuğçe +14 (5 bölümlük tutsak hikayesi)Where stories live. Discover now