35. Bölüm

903 92 168
                                    

Gökçe

Yağmur'un aklında yine bir şeyler vardı ama bu sefer en yakın arkadaşı olan ben bile ne olduğunu kestiremedim.

Hızlıca yukarı çıktık ve gelin odasına girdik. Caner ve İlayda uzun koltukta oturuyorlardı. İkisi de bizi görünce ayaklandılar.

İlayda'ya sarıldım hemen. Uzun zaman olmuştu görüşmeyeli ama yüzü hiç değişmemişti. Parfümü bile hâlâ aynıydı.

"Nasılsın canım? Bazı şeyler duydum. Keşke bize söyleseydin. Yardım ederdik." Birbirimizden ayrılmadık. Gözleri doldu. "Korktum be Gökçe. Söylemek istedim, anlatmak istedim, telefonu defalarca elime aldım ama sonunda hep komodine geri bıraktım. Anneme zarar gelmesinden korktum çünkü." Bir kez daha sarılıp dağılmış saçlarını düzelttim. "Ah bebeğim, çok üzgünüm senin için. Ama merak etme seni kurtaracağız."

Yağmur konuşunca birbirimizi bırakıp kendimize geldik. "Şimdi gelini kaçırmak bizim için daha kolay olacak. Çünkü yerine Gökçe'yi koyacağız."

Yağmur bunu o kadar rahat bir tavırla söylemişti ki ilk başta bende normal bir şey söylüyor zannedip dinledim. Sonradan jeton düştü. "Ne?! Ne diyorsun Yağmur?!"

Bana yaklaştı. "Sakin ol canım. Gelinliği giyip duvağı kapatman yeter. Kimse senin İlayda olmadığını anlamaz. Zaten fizik olarak da benziyorsunuz. Boylar falan aynı neredeyse. Saçlarınızda da çok bariz bir farklılık yok. Olur yani bu iş."

"Yağmur bu çok tehlikeli ama! Ben yapamam böyle bir şeyi!" Stresle geri çekildim ve İlayda ile göz göze geldim. Çok üzgündü, bir an önce buradan kaçıp gitmek istiyordu. Onu böyle görmeye dayanamadım gerçekten. Bu kadar iyi kalpli bir kız, böyle bir hayat yaşamayı haketmiyordu.

Yağmur da yalvarır gibi bakıyordu. Hayır diyemezdim. Bu operasyonda bende vardım ve onlara yardım etmeliydim! "Tamam bakmayın öyle. Yapacağım." Kızlar bana sevinç çığlıkları ile sarıldılar. Caner de gülümsüyordu.

"O zaman biz Caner'in odasına geçelim. Siz üzerinizi değiştirin. İlayda makyajını sakın elleme. Seni ağlayan bir kız olarak dışarı çıkartacağız." dedi Yağmur ve Caner ile dışarı çıktılar.

İlayda ile yalnız kaldık ve bana yaklaşıp ellerimi tuttu. "Gökçe sana çok teşekkür ederim. Hepinize ayrı ayrı teşekkür etmek isterdim ama buna zamanım olmayacak büyük ihtimâlle. O yüzden sen benim adıma herkese iletirsin. Siz harika insanlarsınız."

"Ne demek ya. Teşekkür etmene gerek yok gerçekten. Sen seçmedin bu hayatı. Hep bir şeylere zorlandın. Haketmediğin şeyler yaşadın. O yüzden hiçbir şey için özür dilemene ya da teşekkür etmene gerek yok. Tamam mı?"

Dolmuş gözlerini kırpıştırıp güldü. "Tamam. Hadi o zaman ben çıkartayım şu gelinliği."

"Aynen bende elbiseyi." Paravan gibi iki tane yer vardı. Arkalarına geçtik. O gelinliğini çıkartırken, ben de bordo kabarık, tüllü elbisemi çıkardım ve onun paravanına attım. Güldü ve gelinliği yerden kaydırıp ayaklarıma getirdi.

Gergin bir şekilde elime alıp giyindim. O benden önce giyinip çıkmıştı bile. Kapı açılma sesi duyuldu sonra. Yağmur'un geldiğini düşündüm ve yardıma ihtiyacım vardı.

"Kızlar! Fermuarı kapatamıyorum! Biriniz gelip yardım etsin!" Kendi kendime debelenirken sıcak bir el sırtıma değdi ve bu el kesinlikle kızlara ait değildi!

Fermuarı nazikçe yukarı çekti ve omzumdaki saçları arkama atıp düzeltti. Arkama döndüğümde karşımda smokin giyinmiş Emre duruyordu. Saçlarını da özenle taramıştı. Şaşkınlıktan ve utançtan ne diyeceğimi bilemedim. Sadece bir "Sen..." kelimesi çıktı ağzımdan.

Patlamış Mısır | TextingWhere stories live. Discover now