Bölüm × 1

5.4K 451 206
                                    

Jungkook nasıl bir rezilliğin içinde olduğunu bilmiyordu. En başından beri, bu noktaya nasıl geldiğini ise hiç bilmiyordu. Bildiği tek bir şey vardı ki o da başının büyük belada olduğuydu.

Vücuduna yüklenen sinir katsayısı ile karşısındaki adama baktı. Ya da o an sadece onu daha da öfkelendiren yaratığa, tam karşısında o anı bulmuş gibi sinir krizi geçirmekte olan o omegaya, gözleri kıpkırmızı bir halde yüzü gözyaşları sebebiyle ıpıslak duran Park Jimin'e... Eğer dişlerini sıkmıyor olsaydı çok güzel şeyler söyleyebilirdi ve bu belki sinirini yatıştırmak adına yapabileceği bir hareket olabilirdi, ama eğer bunu yaparsa menajerinden yiyeceği azarları düşünürken bile saçları beyazlıyordu. Çünkü lanet olsun ki hiç olmaması gereken bir yerde, olmaması gereken insanların içindeydiler. Bu yüzden çenesini kapalı tutmaya devam etti, durumu daha da batırmamak adına. Ne yazık ki öfke dolu bakışları iki mil ötedeki biri tarafından bile seçilebilecek haldeydi ve bu durumu yumuşatmak adına olabilecek bir şey değildi.

"Ağlamayı kes," diye mırıldandı yalnızca bir metre ötesindeki sarışına. Sesini olabildiği kadar alçak tutmuş, dudaklarını bile konuştuğunu belli etmemek adına az oynatmaya çalışmıştı. "Tüm dikkatleri üstüne çekmeye devam ediyorsun, sil şu yüzünü."

Jimin ise yumruklarını sıkıyordu karşısındaki alfaya bakarken. İnce omuzları ve göğsü o kadar belirgin bir şekilde inip kalkıyor, hatta belli belirsiz titreşiyordu ki uzaktan gören biri onun panik atak geçirdiğini düşünebilirdi. Jungkook'un sözleri üzerine yutkundu, gırtlağında gıcık birikmişti bu yüzden yüzünü buruşturdu. Elini cebine attı ve bulduğu bir mendili burnuna götürdü, ardından tüm gücü ile sümkürdü.

Belki de ağlamak onun kafasını iyi yapıyordu. Belki de bu kadar çok ağlamış olduğu için beyninin suyu çekilmişti, ve işleri daha da batırmak adına hareket etmekten başka bir şey yapamıyordu... Jungkook bunları düşünürken gözlerini yumdu, başını arkaya doğru yatırdı. O an izleniyor olmasalardı muhtemelen burun kemerini de sıkar ve birkaç küfür savururdu. Ama Jimin'in sümkürme sesleri bitmedi, bir iki hıçkırık daha ince ince duyulurken yüzünü koluna sildi. Tişörtünün yırtılmış omzunu düzeltmeye çalışıp rezil halini daha da rezilleştirdi. Böylece etraftaki gazeteciler birkaç poz daha çekebildi.

Tam olarak onu kolundan tutup bir çıkış bulmak adına çekiştirmek üzereydi, o ana kadar bunu yapmamıştı çünkü salona geldiği giriş yolu şu an izleyenlerle doluydu ve az önce şahit olunan 'koca bir yanlış anlaşılma'dan sonra Jimin'i tutup sürüklemek pek de iyi bir hareket olmazdı, bu yüzden dakikalardır öylece dikiliyor, herkesin işine dönmesini umut ediyordu. Sabrı tükenmişti ve ne olursa olsun ikisini oradan çıkarmak için kalabalığın içinde diğer çıkış yolunu aramayı düşünüyordu ama Lisa neyse ki zamanında gelebildi.

Kısa saçları ile topuklularının zeminde çıkardığı tok sesle birlikte hızlıca ortama giren kadın, birkaç saniye gözlerini onlarda gezdirdi. Oldukça sinirli görünüyordu, neredeyse Jungkook kadar ve neyse ki olanlardan haberdardı ve birkaç dakika daha kaybetmeden Jimin ile birlikte bir diğer çıkışa olabildiğince hızlı ilerlemeye başladı. Ve elbette Jungkook da arkasındaydı. Adımları neredeyse yeri dövüyordu.

Sonunda lanet prömiyer partisinde zor da olsa kimsenin kullanmadığı bir odaya girebildiler. Bir hazırlanma odasıydı, ve herkes şu an salonda diğerleri ile birlikte galanın tadını çıkardığından ve bir kısmı da az önceki rezillik alanına toplanmış olduğundan, geniş oda boştu. Lisa kapıyı arkasından kilitledi. "Sen ne halt yaptığını sanıyorsun? Kendini nasıl bir durumun içine soktuğunun farkında mısın?" Jungkook'un üstüne yürümeye başladı, sesini kısık tutmak için uğraşıyordu ama kan o kadar beynine sıçramıştı ki bunda fazlasıyla zorlanıyordu. "Bir kere de, yalnızca bir süre için başını derde sokmadan durmaya çalış Jungkook!"

moon rises, love falls ʲⁱᵏᵒᵒᵏHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin