3. Bölüm: Mehlika Sultan

987 110 104
                                    

Tekrardan hoş geldiniz, iyi ki geldiniz🌿

Üçüncü bölümü okumadan evvel size söylemek istediğim bir şey var: Bu kurguda yer alan tüm şahıslar, kurum ve kuruluşlar tamamen hayal ürünü olup günümüz gerçekliğiyle hiçbir bağlantısı yoktur. Lütfen bunu hiçbir zaman unutmayın.

Keyifli okumalar🤎


Yusuf Mert Karakum'u ilk kez gördüğümde on beş yaşında bir çocuktum. Henüz yirmi bir yaşında tazecik bir komiser olarak akademiden mezun olmuş ve evimize gelmişti. Yüzü sakalsız, gülüşü telaşsız ve benim nezdimde her şeyiyle eşsizdi. Bir gün babamı, sırf hayatımın aşkını zahmetsizce kolundan tutup bana getirdiği için bile affedebilirdim.

Ben o günlerde onun ilgisini çekebilmek için şimdilerde utançla yâd ettiğim şaklabanlıklara soyunuyor fakat onun gözünde babasına ayak bağı olan bir ufaklıktan öteye geçemiyordum. On altıncı yaş günümde annemin yaptığı o meyveli pastaya batırılmış eğri mumları uflarken içimden tuttuğum dilek bir an evvel ona yetişmekti. Aramızdaki altı yaşı yok etmek ve onunla akran olmak kulağa ne kadar hoş geliyordu.

Seneler önüne kattığı her şeyi hoyratça süpürürken Yusuf Mert Karakum o sevimli çaylaklığından sıyrılmış ve tüm elementlerden daha sert bir insana dönüşmüştü. Yetişememiştim. Benim gençliğim onun gençliğini yakalayamamıştı. Hâlbuki o günlerde on sekiz yaşımı aştığımda aramızdaki farkın kapanacağına inanırdım.

Ona, "Bana sarılabilir misin?'' diye soran belki de yaşından büyük bir aşkı sırtlayıp boyundan büyük işlere kalkışan, kilometrelerce koşup da bir damla yol kat edemeyen Sezen'di. Kim bilir?

Sorduğum sorunun idrakine varıp utanç ve pişmanlıkla yer kabuğunun derhal yarılıp beni yutması için sessizce yalvarmama fırsat tanımadan dışarıdan belki de kaba sayılabilecek fakat benim için dünyanın en nazik hareketiyle ensemi kavradı ve bedenimi göğsüne çekti. Avuçlarım lacivert gömleğini sıkarken içimden koca bir ağlamak yükseliyordu. Peki, niçin ağlayacaktım? Ailecek içine çekildiğimiz girdaba mı, annemin nerede ve ne hâlde olduğunu bilmeyişime mi yoksa âşık olduğum adamın babamın isteğiyle benimle evlenişine mi?

"Kasma kendini bu kadar,'' dedi derinlerden gelen bir sesle. Tüm bedenimi bir mengene gibi sıkıştırdığımı, neredeyse kendime soluk alacak kadar bile izin vermediğimi fark ettiğimde dizlerimin bağı çözülüyormuş gibi hissettim. Yusuf Mert katı bir formdan saniyeler içerisinde sıvı bir forma geçen bedenimi verandadaki hasır sandalyeye oturtana dek bilincim bir kapanıp bir açılır gibi olmuştu.

"Benzinlikte mola verdiğimizde o meyve suyunu yeşillik olsun diye almadığımı şimdi anlamışsındır herhalde,'' diye söylendi ağzının içinden. Lalezar'daki börek teklifini görmezden geldiğim için de arabaya bindiğimizde homurdanmıştı. "Bedenine hamal muamelesi yapmaktan vazgeçmelisin. Bunca şeyi aynı anda kaldıramaz.'' Bir yandan söyleniyor bir yandan da ayaklarımı diğer sandalyeye uzatıyordu. Muhtemelen ya tansiyonum ya da şekerim bir anda oynamıştı ve o bunu teşhis etmekte hiç güçlük çekmemişti.

Masanın üzerinde duran ceketinin iç cebinden telefonunu çıkarıp ekranda birkaç yere dokundu ve kulağına götürdü. Araması çok geçmeden yanıt bulduğunda "Şiir,'' dedi gergin bir sesle tonuyla. "Verandaya bir bardak tuzlu ayran getirir misin?''

Aradan birkaç dakika geçmemişti ki Yusuf Mert'in çatık kaşlarının arasında oluşan huysuzluk çukuruna dalmama ramak kala yayla evinin diğer cephesinden bir çelik kapının açılıp kapanma sesi geldi. Hemen ardından da zemine sürtünen telaşlı ev terliklerinin sesi. Sandalyeye yasladığım başımı eğebilsem adım seslerinin sahibine bakacaktım ama başımı milim kıpırdatsam midem ağzıma geliyordu.

Kırlangıç DönümüWhere stories live. Discover now