Alarmımla uyanıp gözlerimi bir süre dinlendirdikten sonra doğrulup odamda göz gezdirdim. Hava henüz aydınlanmamıştı bile. Derin bir nefes alarak üzerime dışarı çıkmalık kıyafetler bulup giyinmiş, odadan çıkıp banyoya girmiştim. Hyunjin hala uyuyor olmalıydı. Elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçalayarak geceden bana ayırdığı maskeyi gülerek yüzüme yerleştirdim.
Alışkanlık edinmişti bunu.
Her gün benim için bir maske bırakıyor, yapmadığımı gördüğünde surat asıyordu. Tatlıydı.
Yine içimde oradan oraya koşmaya başlayan Gay Jeongin'e gülüp yüzümdeki maskeyle Hyunjin'in odasına girdim. Hala uyuyordu. Ben mi erken uyanmıştım?
"Hyunjin! Neden hala uyuyorsun?" Yatağa çıkıp oturduktan sonra kolunu dürttüm. Gözlerini açmış, kirpiklerinin arasından yüzüme bakıyordu. "Günaydın."
"Günaydın. Saat kaç?"
"Beş buçuk." Beni onaylayıp yatakta vücudunu gördükten sonra gözlerini tekrar kapattı. Tam eğilip yüzüne doğru bağırıp onu rahatsız edecektim ki yüzümdeki maske şap diye suratına düştü. Gerçekten şap diye ses çıkarmış olmasına gülerek kendimi boştaki yastığa doğru bırakıp kahkaha atmaya başladım.
Bir eliyle yüzündeki maskeyi aldığını yarım yamalak görmüştüm.
"Sabaha tatlı kahkahanla uyanmak çok hoşuma gitti kedicik." Kahkaham anında durduğunda gülerek yataktan kalkmış, elindeki maskeyi buruşturup banyoya girmişti.
Yutkunarak yatağından kalkıp yüzümde kalan jeli ellerimle ovuşturdum. Yüzümü yıkamam gerekiyordu ama yüreğime iniyordu az daha. Mal gibi kalmıştım yine.
Ellerimi tişörtüme sürüp kuruladıktan sonra Hyunjin'in yatağını toplayıp banyonun önüne gittim. Su sesi geliyordu. Kapıyı çalıp konuştum. "Gireyim mi? Yüzümde jel kaldı."
"Gel." Dişini fırçalıyordu muhtemelen çünkü sesi çok acayip çıkmıştı kapıyı yavaşça açıp içeri girdiğimde yanılmadığımı fark etmiştim. Lavabonu bana bırakabilmek için klozetin kapağını kapatıp oturmuştu. Elimi yüzümü güzelce yüz yıkama köpüğüyle temizleyip kuruladıktan sonra aynadan kendime baktım.
Bu bakım işini sevmiştim.
Sivilcelerim ve yüzümde kalan lekeler gitmişti.
Yanıma gelip elini ağzının kenarına koyarak ağzındaki köpüğü tükürdüğünde gülerek geri çekildim. "İğrenç."
Ağzını bir kere suyla çalkaladıktan sonra aynadan bana kötü kötü baktı. "Görme diye elimle kapattım."
"Görmedim zaten. Seninle uğraşmak çok eğlenceli."
"Ben senin için tatlı sabah uykumu bırakayım sen benimle uğraş." Hafif bir sitemle konuştuğunda gülümseyerek arkasından sarıldım.
"Teşekkür ederim."
"Eline tükürük gelirse sorunluluk almıyorum." Omuz silkip daha sıkı sarıldım beline. Elimi yıkayabilirdim, sarılmayı tercih edecektim.
Diş fırçalama ve bakım yapma işini bitirdikten sonra giyinmesi için onu rahat bırakmış, maskemi ve şapkamı aramıştım. Şapkamı bulup taksam da maskem ortalıkta yoktu.
"Hyun-" Kapıyı çalmadan girmiştim yine. Altına geçirdiği pantolonun üzerine ince kumaşı olan beyaz bol gömleğini giymiş, iliklerken başını kaldırıp bana dönmüştü. "Efendim?"
"Şey, ben, ım..." Hadi ama! Beynim işlevini kaybetmişti yine. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Maskemi bulamıyorum."
"Dünkü anlaşmaya eklemedik mi? Maske yok."
YOU ARE READING
Haven / Hyunin
Fanfictionyang jeongin daha önce hiç dışarı çıkmamıştı, ta ki annesi ölene kadar. not: psikologların ilaç yazamadığını biliyorum yazarken psikiyatr yazmamışım görmezden gelin lütfen :(