X

44 37 63
                                    

16 Ocak Çarşamba - 1991

"Might I too was blindfolded ere,
But my the tip of my knife still sharp.
Tho' years have master'd me
A masque of this to fashion:
Seer blest, thou best philosopher!"

Sıcak kan kokusu tatmin edici bir şehvetle odanın her tarafında dolanıyordu. Stian, kestiği dili her zaman yaptığı gibi kehribarın içine attı.
İlk başta duymuş olduğu pişmanlık şimdi yerini neşeye bırakmıştı, bu gözle görünür bir şekilde olmuştu.
Kapı aralandı ve içeriye Adolf girdi, Stian adamdan kestiği et parçalarını köpeğine verdi.
Genç adam dışarıdan çok konuşuyor gibi görünse de sadece yalnız olduğunda ve bir şeylerle uğraşırken konuşma ihtiyacında bulunuyordu, konuşmadığı zamanlarda da aklında sürekli düşünceler olurdu. Onu birkaç gün gözlemleyen herhangi bir insan onun hakkında bu şeyi kolayca söyleyebilirdi.

Stian işini bitirdikten sonra odasına gitti. Bugünkü konferans için kıyafetlerini çıkardı ve takım elbisesinin cebine her zaman kullandığı 7 aleti Cerrahi ve normal bıçak, neşter, kerpeten, küret ve diseksiyon makasını koydu.
Ardından biraz dinlenmek için yatağına uzandı ve konuştu.
"Bugünü kontrollerle geçireceğim, yani oldukça sıkıcı bir gün olacak. Konferansta birilerini bulmam gerek." Yatağın başucundaki saati kurduktan sonra uyudu.

Akrep ve yelkovan sekizde buluştuğunda Stian uykulu bir şekilde ayağa kalktı ve gözünü ovuşturdu. Hastane için dolaptan siyah boğazlı kazağını ve boru paça pantolonunu çıkarıp giydi.
Takım elbisesini de kılıfına koydu ve kapıları kilitledikten sonra arabasına ilerledi.
Hastaneye geldiğinde profesörün eşi ve kızının kaçırılmasıyla alakalı hiçbir gelişme kaydedilemediğini öğrendi.
Odasına çıktıktan sonra askıdan önlüğünü aldı ve üzerine geçirdi. Yanında çalışan asistan kız kapıyı çalmadan içeriye dalınca birden panikledi. Kapı sonuna kadar aralıktı. Stian ellerini kenetleyerek ona baktı.
"Stian Bey..." Stian lafını böldükten sonra kolundaki saati işaret etti. Kız bileğindeki saate baktı ve gözleri faltaşı gibi açıldı.
"Ben sana benden sonra buraya girmeyeceksin dememiş miydim?" Kız korkudan kekelemeye ve titremeye başladı.
"Ben, özür dilerim. Lütfen, lütfen bağışlayın." Stian kapıyı göstererek tekrardan konuştu.
"Ayrıca kapıyı çalmadan içeriye girdin, aklın başında değilse hemen topla. Yanımda aklı havada birini barındırmaktan zevk almıyorum." Kız tekrar özürler diledi ve Stian'a profesöre söylememesi için yalvardı.
"Eğer bir daha aynı şeyi tekrarlarsan senin için işler hiç yolunda gitmez, emin ol." Kız yan taraftaki masasına geçip oturdu. Belgeleri düzenledi ve hastaları çağırdı. Stian geç kalmaktan ve geç kalan insanlardan hiç hoşlanmazdı. Bunu kıza defalarca söylemesine rağmen yine aynı hatayı yapmıştı.
Stian'ın günü birkaç kontrolle geçip gitmişti. Duvardaki saate baktıktan sonra askıdan takım elbisesini aldı ve soyunma odasına gitti. Parlak rugan ayakkabısı, simsiyah takımı ve özenle düzelttiği ensesindeki siyah uzun saçlarıyla oldukça cüretkar görünüyordu.
Konferans salonuna ilerlediğinde herkes yavaş yavaş yerlerini alıyordu. Stian yerine oturduktan sonra kapıda duran yeşil gözlü, siyah kısa saçlı, kahküllü bir kadın dikkatini çekti. Oldukça değişik bir aurası vardı.
Stian kadını açık bir şekilde inceledi, sağ kulağında sallanan, dua eden bir melek küpesi ve boynunda bir haç kolyesi vardı.
Yeşil gözler ona baharı, yeni oluşmuş bir gül tomurcuğunu anımsatırdı. Kendisi annesinin gözüne bakarken böyle söylemişti.
Kadın ona ayrılan yeri aradıktan sonra Stian'ın yanındaki adı yazılı boş yeri görünce duraksadı ve ona doğru yürüdü.

For Your DemonsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin