1. Bölüm

14.8K 762 374
                                    

Bütün kitapları aklımda ikiye ya da üçe böldüm, kısım kısım ilerleyeceğim. Şimdi Cassandra'ya geçiyoruz ve sonra (ilk kısmı bitince) diğer bir kitaba geçeceğiz (sanıyorum Anwa). Cass normalde 1400 A4 sayfası olduğu için üç kısım halinde yazacağım. Bu arada baştan yazıyorum ama konu aynı. Tamamen farklı olacak tek yer -eski okuyucular anlayacaktır- Yeni Düzen. Bazı yerleri kısaltacağım, bazı sahneler ekleyeceğim... 

İyi okumalar! 

**

Yarı kapalı gözlerle yatakta döndüm. Erimiş, son ateşini yayan mumu hafif kuru gözlerim yüzünden tam seçemiyordum. Yanımda mışıl mışıl uyuyan adamın derin nefes sesleri kulağımda ritmik bir hal almıştı. Saatlerdir kalkmamıştı. Birlikte olduktan hemen sonra gözlerini kapatmış ve bu saate kadar açmamıştı. Yanında olduğumun bile farkında değildi.

Birkaç saat sonra sabah olacak, beni belki de tanımıyor gibi yapacaktı. Adımı sormamış, kim olduğumla ilgilenmemişti. Onun için sadece küçük bir tavernada karşısına çıkan, sıradan bir kadındım.

Beni tanımadığını sanıyordu.

Halbuki herkes gibi adımı biliyordu.

Dirseklerimden güç alıp doğruldum, örtüyü göğüslerime çektim ve onu inceledim. Esmer teni kandilin yaydığı cılız ışığın altında parlıyordu. Huzurlu görünüyordu, göğsü kalkıp iniyordu ve gece kiminle birlikte olduğundan bihaberdi.

"Adımı bilseydin benden şu an kaçardın." diye fısıldadım.

Ben onun için karanlıktım, katildim, herkesin korkulu rüyasıydım. Başına buyruk bir kadın, dillere destan büyücü, çekinmeden can alan; Cassandra.

Bacaklarımı yataktan sarkıtıp kıyafetlerimi çabucak aldım. Karmakarışık evinde çıkış yolunu ararken giyinmeye başladım. Çulsuz değildi, belki de bir tüccardı veya krallık için çalışıyor olabilirdi. Hayal meyal hatırladığım koridordan elbisemin kuşağını bağlayarak geçtim ve kendimi tahta kapının ardına attım.

Her zamanki elbiselerimden birisi üzerimde değildi, tanınmak istememiştim. Düşündüğü gibi, krallığın köyünde yaşamaya çalışan bir insandım sadece. Birkaç saattir büründüğüm rol buydu.

Evden çıktıktan hemen sonra yukarıya, kapalı gökyüzüne baktım. Üç saat sonra güneş doğacaktı. Sokaklarda kimse yoktu, belki kaleye doğru birkaç gardiyan görülebilirdi. Parmaklarımı omuzlarıma götürdüm ve olmasını istediğim siyah pelerinimi büyüyle üzerime yerleştirdim. Başlığı örtmedim, temiz havayı içime çekmek ve etrafı iyice görmek istiyordum. Karanlık sokakta tek başıma yürümeye başladım.

Tarih aklıma geldiğinde düşüncelerim iki sene önceye kaydı. Bugün ayın yirmi biriydi. Büyük savaşın olduğu tarih, dillere destan o gün...

Krallılar arasında bitmek bilmeyen güç savaşı, iki yıl önce ufacık bir sebepten dolayı gün yüzüne çıkmıştı. Bir kadın, krallıların arasını bozan, onları taarruza zorlayan kişi olmuştu. İki krallık birbirine girmiş, savaş öncesi dost kazanmaya çalışmışlardı. Pay çıkarmak isteyen, menfaat için savaşa giren krallıkların arasında gerçek güç olarak nitelendirebileceğim, dünyayı yöneten krallılar yer almamıştı.

Onlar bir başka düşüncelerin içerisinde boğuluyordu. Onlar daha büyük bir kargaşaya hazırlanıyorlardı. Yanılmayı umdum.

İki yıl öncesi zihnimde tekrar oynadı.

"Yeter!" Bir tepenin zirvesinde durmuş, aşağıdaki kan gölünü izliyordum. Binlerce asker, binlerce kadın ve çocuk, krallıkları için can veriyordu. Sesim bir mırıltı gibi çıkmıştı fakat aşağıdaki herkesin zihninde yankılanmıştı.

CassandraWhere stories live. Discover now