Sherlock Holmes'ün Dava Defteri | 7

154 6 0
                                    

THOR KÖPRÜSÜ


Charing Cross'taki Cox & Co. bankasının emanet kısmında, kapağında Eski Hindistan Ordusu'nun mensuplarından Dr. John H. Watson yazan, benimle birlikte oraya buraya seyahat etmekten yıpranıp yorgun düşmüş, metal bir kasa vardır. Kasanın içi ise, çoğunlukla Bay Sherlock Holmes'ün çeşitli zamanlarda ele aldığı tuhaf vakaların kayıtlarıyla tıka basa doludur. Bunlardan bazıları, her ne kadar ilgi çekicilikten uzak olmasalar da, sonları tatmin edici bir açıklamayla taçlandırılamadıkları için kaleme dökülmeyi henüz hak etmiyorlar. Çözümü olmayan bir sorun, bu yolun yolcularına cazip gelebilse de, sıradan okuyucunun zevklerine hitap etmekte zorlanacaktır. Bu bitmemiş vakaların içinde, örneğin şemsiyesini almak için eve dönen ve adeta buhar olup kaybolan Bay James Phillimore'unki gibi hikâyeler de yer alır; bir bahar sabahı küçük bir sis bulutuna giren ve bir daha ne kendisinden ne de tayfasından haber alınabilen Alicia koruma botununki gibiler de. Dikkate değer başka bir vakadaysa, elinde bilim dünyasının o zamana kadar haberdar olmadığı bir kurtçuk türünün bulunduğu bir kibrit kutusuyla, etrafa boş gözlerle bakar halde bulunan meşhur gazeteci Isadora Persano'yu görebilirsiniz. Bu çözümsüz vakaların haricinde bir de, bazı ailelerin, yayınlanmaları halinde pek çok çevrede dehşetle karşılanabilecek türden mahrem sırlarının yer aldığı hikâyeler vardır. Müşterilerimizin güveninin hiçbir zaman istismar edilmeyeceğini ve bu kayıtların, dostum kendinde o gücü bulduğu bir zaman ayrılıp imha edileceğini söylememe gerek yok sanırım. Ayrıca, kamuoyunu bıkkınlık verene kadar bekleyip, herkesten çok değer verdiğim dostumun itibarını öyle ya da böyle sarsmaktan çekindiğim için kaleme almaktan geri durduğum önemli önemsiz pek çok vaka da aynı kasadaki yerlerini almıştır. Bunlardan bazıları benim bizzat tanık olduklarımdır; bazıları, ya hiç hazır bulunmadığım ya da çok az bir rolüm olduğu için ancak üçüncü bir kişinin ağzından anlatılabilecek türden meselelerdir. Şimdi okuyacağınız hikâyeyse kendi deneyimlerime dayanmaktadır.

Evimizin arka bahçesinde bir başına duran, kimsesiz çınar ağacının son yapraklarının da havada uçuştuğu rüzgârlı bir ekim günüydü. Bütün büyük sanatçılar gibi onun da çevresindeki şartlardan kolaylıkla etkilendiğini bildiğim için, sabah kahvaltıya inerken dostumu bunalımlı bir ruh hali içinde bulmayı bekliyordum. Oysa tam tersine, yemeğini çoktan bitirmişti ve keyfi fazlasıyla yerindeymiş gibi duruyordu. Öyle ki, gözleri kaygısız anlarına özgü, fesat denebilecek bir neşeyle parlıyordu.

"Yeni bir vaka var demek ki Holmes," diye laf attım.

"Akıl yürütme becerisi bulaşıcı olmalı Watson," diye yapıştırdı cevabını. "Bak sen de çözdün sırrımı. Evet efendim, bir vaka var. Eften püften meseleler ve tembellikle geçen bir ayın ardından nihayet çark tekrar dönmeye başladı."

"Bunu benimle de paylaşacak mısın bari?"

"Paylaşacak bir şey yok aslında. Sen önce yeni aşçımızın medarı iftiharı, şu fazla pişmiş yumurtaları bir bitir, sonra konuşuruz. Geçen gün holde gördüğüm Family Herald dergisinde yer alan yazılarla kahvaltı masamızın arasında bir bağlantı olmasından şüpheleniyorum. Yani yumurta pişirmek gibi sıradan bir iş bile zaman algısı gerektiriyor ve çoğu kez o harikulade dergilerdeki aşk hikâyeleriyle başa çıkamıyor."

On beş dakika içinde masa tertemiz olmuş, ikimiz yine baş başa kalmıştık. Holmes cebinden bir mektup çıkardı.

"Şu Altın Kralı Neil Gibson'ı duymuşsundur herhalde," dedi.

"Amerikalı senatörü mü diyorsun?"

"Evet, bir zamanlar batıdaki bir eyaletin senatörü de olmuştu, ama daha çok dünyanın en büyük altın madencisi olarak tanınır."

Sherlock Holmes - 3. CiltWhere stories live. Discover now