13. BÖLÜM

549 29 15
                                    

ALAZ

İlk bölüm bittiğinde arkamıza yaslanıp derin bir oh çektik. Zihnimden parmaklarıma, oradan da satırlara dökülen kelimeler, zihnimde oluşan girdabı durdurmuş hatta boşaltmıştı. Nurbanu'nun yardımı için de minnettardım. Beraber yazmak hayalden öteydi benim için. Ninibe artık zihnimde kurduğu tahtta, yüreğime inşa ettiği sarayda yaşayacaktı. Gözlerimi kapattığım anda benim için bir kaçış olacaktı o saray.

"Yine dalıyorsun." dedi yanımda yeşilleri ile bana bakarak. "Tamam artık sen bunu yaza yaza daha da içine kapanacaksın değil mi?" dediğinde, söylediklerinde büyük haklılık payı olduğunu fark ettim. Bir dizini kırıp üzerine oturmuştu, topuzu dağılmıştı. Ama o yeşilleri, onlar hep parlıyordu. Ninibe'nin gözleriydi onlar. Bir de annemin. O gözler bir geçmişten bakıyordu ama artık hem dışarıdan hem içeriden de daima bakacaktı.

Bilmem kaçıncı kupa olan kahvemin soğumuş son yudumunu içtim. Benim saçlar da dağılmıştı. Burnumun hemen üzerine kadar uzanan kahküllerim alnıma düşmüştü. İrislerimi çevreleyen göz aklarım emindim ki kanlanmıştı. Uzun süre ekrana bakınca öyle oluyordu. Bana doğru uzanıp, narin parmaklarıyla saçlarımı daha da karıştırdı. Bunu yapmak ve beni böyle görmek hoşuna gidiyordu. Birbirimize sahip olmak bu kadar kısa zamanda bile büyük bir etki yaratmıştı.

Onunla vakit geçirmek eğlenceliydi. O bir dosttu, arkadaştı. O yavaş yavaş her şey oluyordu.

"Hayır kapanmayacağım. Sadece farklı bir şeye yönelmem gerekiyordu, bu da yazmak olacak. Merak etme sen varsın tekrar eski halime dönmem çok zor." dedim yazdığım girişi baştan sona tekrar okurken. Gözüm ekrandaydı. O ise bana bakıyordu. Bana baktığını hissediyordum. Bana, içime bakıyor ve orada bir şey arıyordu. Bende hala bulamadığı bir şey vardı. Bundan emindim.

Masanın üzerindeki tabakta kalan son eklere uzandı, "Gömdün o hallerini. İkimiz o mezarın üzerine çiçekler ektik. O mezarın üzerinde güzellikler yetişecek artık. Altında ise ölü bir geçmiş, çürümeye yüz tutacak."

Bakışlarımı bilgisayar ekranından çekip yeşillerine diktim. "Sen nasıl bir kadınsın? Kelimelerin şiir gibi. Ruhuma işliyor söylediklerin." Yutkundum.

Bakışları derinleşti, "Şair adamlar, şiir gibi kadınları severmiş derler. Ben buna inandım ve benim şiirimi yazacak şairi buldum."

Aklarına kan oturmuş elalarımla hiç kimseye böyle bakmamıştım. "Sana âşık oluyorum galiba."

Bana sadece sevgisini veriyordu. "Şiir okumayı seviyorsun ya ondandır." dedi.

Yutkundum. Dudaklarım, içimde açan çiçeklerin göğüs kafesimi sararcasına yükseldiği gibi yukarı kıvrıldı. Ona minnettardım. Beni gömüldüğüm karanlıktan çekip çıkardığı için ona çok minnettardım.

Sonra sandalyesinden kalkıp dizime oturdu ve bana sıkıca sarıldı. Başını boynuma gömdü. Kollarımı bedenine sardım. Ruhlarımızın buna ihtiyacı vardı; Sarılmaya, birlikte olmaya ve beraber yanmaya.

Bana yaz sabahlarını hatırlatan kokusunu içime çekerken, dudaklarımdan küçük bir fısıltı çıktı, "İyi ki varsın."

Yüzünü boynuma gömdüğü için sesi boğuk çıktı. "İyi ki seni buldum. Buna ihtiyacım vardı. Artık iyisin. Biz iyi olacağız." dediğinde, geçmişin gömülü olduğu mezarın altından bazı anılar o içinde bulunduğu mezarın duvarlarını tırmaladı ve bir yankı duyuldu.

Biz iyi olacağız.

Biz hiç iyi olmadık.

Kokusunu bir kez daha içime çektim. Sonra o ses kesildi.

ALAZ (KİTAP OLDU)Where stories live. Discover now