Bölüm şarkısı Perdenin Arkasındakiler & Mark Eliyahu - uzaklara savrulalım
Keyifli okumalar 🖤
Belki de karanlıklar aydınlıkları daha çok sevmemiz için varlar...
Bulunduğum yer, bana sanki bir okyanusta olduğum hissini veriyordu. Burnuma dolan koku, soluk borumdan yumuşak bir süzülüşle ciğerlerime iniyor ve onları bir ziyafete davet ediyordu. Yarı açık bilincimle henüz neler olduğunu idrak edebilmiş değildim. Tek farkında olduğum şey, şu an uzandığım yerin çok güzel koktuğu ve oldukça rahat olduğuydu. Yatakta rahat bir pozisyon alarak yan döndüğüm sırada kulağıma dolan rahatsız edici telefon sesiyle kaşlarım çatıldı. Yüzüm huzursuz bir ifadeyle buruştu. Başlarda umursamamaya çalışsam da ısrarla çalan telefona kayıtsız kalamamıştım. Gözlerimi araladım ve acele etmeden yumuşak ve rahat olan yatakta gerindim. Çok huzurlu ve derin bir uykunun kollarından çıktığımı belli eden bir halim vardı. Fakat bir süre sonra bana yabancı gelen odayı ve eşyaları görünce afalladım. Burası da neresiydi? Kendimi simsiyah bir girdabın içindeymişim gibi hissediyordum. Yatak odasının tüm eşyaları hatta duvarları bile siyahtı. İçim karanlık bir korkuyla burkuldu. Karanlığa tutsak olmuş gibiydim fakat pencereyi örten aralık perdeden sızan güneş karanlığa ışık tutmuştu. Odanın siyahlığıyla birleşen güneş, bir bütünlük sağlasa da her şeyin bu kadar siyah oluşu hiç de iç açıcı değildi. Gündüzleri güneş sayesinde biraz katlanilabilir tarafı vardı ama ya geceleri? Gecenin karanlığıyla birleşen bu oda zifiri bir karanlığa gömülüyor olmalıydı. Ve ben tüm gece burada uyumuştum. Eğer bilincin yerinde olsaydı hiçbir güç beni bu odada tutamazdı. Yataktan hızla çıktım ve yan taraftaki pencerenin perdelerini sabırsızca çekerek dışarı baktım. Dışarıyı görmemle uyku mahmuru gözlerim kocaman açıldı. Burada tek bir ev dahi yoktu. Evin etrafı ormanlık bir alanla kaplıydı ve hiçbir yaşam belirtisi bulunmuyordu. Şehirden uzak bir yerde olduğumu bu ormanlık alan gözler önüne seriyordu. Neredeydim ben, beni kim buraya getirmişti? Bir kere daha çalan telefonumla dışarı bakmayı kesip, yatağın karşısındaki koltuğa yöneldim. Çantamdan telefonumu çıkardım ve kulağıma dayadım.
"Alo! Güneş neredesin sen? Çok merak ettim seni," diyen Ela ile zaten allak bulak olan kafam daha da karışmıştı. Elimi alnıma koydum ve serçe ovdum.
"Ben de nerede olduğumu bilmiyorum," diye mırıldandım.
"Ne? Duyamadım seni Güneş," dedikten sonra telaşlı sesine bir son vererek daha sakince konuştu. "Dün gece çıkan kavgada seni çok aradım ama hiçbir yerde bulamadım. Sonra da polisler hepimizi dışarı çıkardı ve bizi karakola götürdü. Ne olduğunu bile anlamadan kendimizi bir kargaşanın içinde bulduk. Sürekli seni aramama rağmen açmayınca sana bir şey oldu diye çok korktum."
Ela'nın anlattıklarıyla dün gece gözlerimin önüne üşüşmeye başladı. Dün çıkan kavgadan sonra Asaf Bey beni dışarı çıkarmış ve eve bırakmayı teklif etmişti. Duraksadım. Göz bebeklerim titreşerek beynimin içinde dönüp duran düşüncelere eşlik ediyordu. En son Asaf Beyin arabasına bindiğimi hatırlıyordum ama gerisi yoktu.
"Güneş?" diyen arkadaşımla düşüncelerimden sıyrıldım.
"Ben iyiyim Ela, beni merak etme. Şu an kapatmam lazım ama eve gelince konuşuruz, tamam mı?" dedim ve Ela'nın adımı seslenmesini umursamadan telefonu yüzüne kapattım. Alnımdaki elimi saçlarımın arasında daldırdım ve aklıma gelen düşünce ile gerildim. Sıkıntılı bir nefes vererek tam olarak neler olduğunu anlamaya çalıştım. Gözlerim üzerime takılınca kırışan elbiseme yüzümü buruşturdum. Hala dün gece giydiklerimle duruyordum. Aklımdaki soruların cevabı için kapıya yöneleceğim sırada duraksadım. Dün gece çantam ve ceketim mekanda kalmıştı. Onları buraya kim getirmişti? Böyle kendi kendime sorarak bir cevap alamayacağıma iyice emin olduktan sonra hızlı adımlarla kapıya gittim. Kapıyı açtığımda burun buruna geldiğim adamla nefesim kesildi. Yüzüme yakın olan yüzü ile kaburgalarımı zorlayan kalbim yine delirmiş gibiydi. Sertçe yutkundum. Asaf Beyin alanından çıkmak için iki adım geriye doğru gittim. Üzerine baktığımda siyah spor bir takım elbise giydiğini fark ettim. Aras Beyin aksine her daim spor takım elbise giyen bu adam, gerçekten çok yakışıklıydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Bugünü-Mavera
RomanceZaman akıp gider, geriye sadece geçmişin izlerini bırakır. O izler bir gün kanar ve yara yeniden açılır, işte o zaman her şey tarumar olur. Geçmişte yaptığım tek bir hata, kıvrak bir yılan misali ayağıma dolanıyordu. Geçmiş bugünüm olmuştu, geçmiş...