93- Ölüm Uykusu

2K 125 81
                                    

Gözlerim havanın kararmışlığına dalgınken elim güven veren elin içindeydi. Çiftliğe geleli birkaç dakika olmuştu fakat hâlâ arabada oturuyorduk. Yanımıza yaklaşan diğer arabalar dalgın bakışlarımı yok etti. Diğer sürü de gelmişti ve eksiksizce çiftlikte bulunuyorduk.

Çiftlik... İkinci evim olmuştu. Yanan yuvamdan sonra gözümü burada açmıştım. Aslında gözümü buradan önce açtığım bir yer daha vardı. Vehmi'nin genelevi... O zaman şu şekilde düzeltmeliydim. Vehmi'nin kötü evinde bedenimin gözleri açıktı ama ruhumun gözleri tam olarak yuva olarak bellediğim bu yerde sonsuza dek açılmıştı. Çünkü içinde o vardı. Bakışlarımı ona çevirdim. Profiline baktığımda sessizliğinin altında kopan ateşleri görmezden gelemezdim. Ben hareket etmediğim müddetçe onun da arabadan ineceği yoktu.

"Evimize geldiğimiz için mutluyum. Burası bana huzur veriyor," dediğimde elimin yüzeyini okşayan parmağı bir an durdu. Koyu gözleri gözlerime döndü. Ağzını araladı, bir şey söylemeden dudaklarını birbirine kenetledi. Gözleri yüzümü karışlamaya başladı. Yüzüm pek yerinde sayılmazdı, Şahan'ın bedenimde bıraktığı izleri herkes görebilirdi ama içimde bitmek bilmeyen yara bereyi beni gerçekten iyi hissedenler görebilirdi. Sessiz bakışmamız Bedir'in camının tıklatılmasıyla son buldu. Sadir cama vururken bir yandan da nefesini cama verdi. Ardından hafif buğulanan camı öptü.

Ellerimizi birbirinden ayırıp arabadan indiğimizde Sadir şakımaya başladı. "Görüyorsunuz. Kendi nefesimden bile öpebiliyorum."

"Sen çok salaksın. Biliyorsun değil mi öpücü Sadir?" Yıldız ufak el bavulunu koluna taktığında Sadir de kendi el çantasını onun kucağına sıkıştırdı, Yıldız çantayı üzerinden atacaktı ki Süreyya teyzenin sesi etrafımızı çevreledi.

"Bakın kimler gelmiş? Hiç gelmemeyi düşündünüz mü? Siz olmayınca rahatlığın zirvesinde olduğumuzu fark etmişiz." Elimde olmadan Süreyya teyzeye gülümsedim.

"O yüzden mi hepsini peşimizden gönderdin?" diye söylendi Bedir bagajdan ufak bavullarımızı alırken.

"Hepsini göndermedik ki oğlum," diye konuşarak basamakları indi Mücella anne. "Üç kağıtçı damat bizimle kaldı maalesef." Olduğu yerde durup kollarını göğsünde kenetledi ve çenesinin ucuyla evden çıkan İbrahim ağabeyi gösterdi. Kafasının üstünde Zartane'yi taşıyordu.

"Anneciğim. Zartane altına taşırmış. Zahmet olmazsa o güzel manikürlü, ojeli parmaklarınızla kızımın kakasını temizler misiniz? Yoksa o katı sıvı, bezinden de dışarı fışkırıp saçlarıma sürülecek. Kahvehanedeki dostlar da kafama kuş sıçtığını sanıp beni şanslı zannedecek ve beni kumar masasına oturtacaklar. Bunu istemezsiniz, değil mi?" Sırıttım. İbrahim ağabey hep aynıydı. Daha doğrusu ben dışında herkes aynıydı. Ayarında duramayan bendim.

Çiftliğin sakinleri evin önünü doldurduğunda Bedir ve Kenan babanın göz göze gelişine takıldı bakışlarım. Bakışmaları tatsızdı. "Aydızcığım. Bu suratının hali ne böyle? Yoksa sınav sonucunu mu öğrendin?" diye sordu Süreyya teyze kızına.

Aydız'a baktım. Yorgun görünüyordu. Nedeni apaçık ortadaydı. Gecenin bir yarısı benimle mezar kazmaya gelmişti. Sonrasında yakalanıp geceyi nezarethanede geçirmiş ve sabahında kendimizi direkt mahkeme salonunda bulmuştuk. Hiç uyumadan bir de Denizli'den buraya araba yolculuğu yapmıştık. Kendimle birlikte insanları da bitiriyordum. "Sınavım mı açıklandı ki?" diye sordu annesine Aydız umursamazca. Olduğu yerde gerinip Rıza'nın koluna yumruk attı.

"Rıza oğlum, seni tebrik ediyorum." Süreyya teyze Rıza'ya gülümsedi.

"Yapma Süreyya anneciğim. Aklımdan geçen şeyin olmadığını söyle bana," derken yutkundu Rıza.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora