128- Yörünge

990 82 4
                                    

Kan çanağına dönmüş yoluma aydınlık bir rüzgar serpildi. Bir yerlere gittim, bir yerlerde kaldım, sığındım, savruldum. Yolum ise hâlâ aynı şekilde önümde uzanıyordu. Kafesim parçalanırken döktüğü kırıntılar arkamda izler bırakıyordu. O izlerin bir önemi yoktu çünkü geriye bakmıyordum. Düşe kalka ilerlemeye devam ettim.

Gözlerimi aralamak içimden gelmedi. Kulağımda uğuldayan sesleri ayırt etmek de istemedim. Sadece karanlığımda bir süre daha kalmalıydım. Yorgunluğumu, mutsuzluğumu, içine düştüğüm sonsuz boşluğu düşünemeyecek kadar kendimden geçmiştim. Gözlerimi açtım.

En son Bedir'in kucağında havalandığımı hatırlıyordum, sonrası ise tamamen gitmişti. Bakışlarımı başımın tepesinde dikilen Bedir'e kaldırdığımda bana olan ifadesiz bakışları içimde herhangi bir şey oluşturmadı. Sanki tüm duygularım donmuştu.

Ortaya bir anda çıkan ablam, ortadan bir anda kaybolan ablam. Annesini öldüren ablam, kardeşini öldüren ablam. Her defasında beni korumak için ailesinden birini yok eden ablam. Şahan. Gözlerim sadece onu aradı.

Doğrulduğumda Bedir'in eli omzumu kavradı. "Biraz daha dinlenmelisin Şehnaz," dese de odaya baktım. Bedir dışında Cevat amcam vardı. Şahan yoktu.

Üzerime baktım. Bedenim çirkin elbiseyi taşımaya devam ediyordu. "Ne oldu bana? En son uçurumdaydım." Kaşlarımı çattım. "Belki de rüyaydı," diye mırıldandığımda bakışlarım elbisedeki kurumuş kan lekelerini yakaladı. Elimi alnıma bastırıp başımı yastığa bıraktım. "Hayır, rüya değil ama kabus." Bedir'e baktım. Sessizce beni izliyordu. "Ne kadar süredir uyuyorum? Ablam ne kadar süredir ortada yok?"

"Yaklaşık iki saat." Cevap veren Cevat amcamdı. "Şahan, Bedir'e ulaştı, adresi verdi. Biz geldiğimizde orada sadece sen ve..." Devamını getiremedi. Bedir'e yaklaştı. "Bedir, oğlum sen de çok ayakta kaldın. Uzanmalısın artık." Odayı incelediğimde iki yatak olduğunu gördüm. Bedir bu defa beni gözünün önünden ayırmamakta oldukça kararlıydı. Güldüm. Artık beni gözünün önünden ayırmasa ne fark ederdi? Beni kimden sakınacaktı?

Bir süre sonra amcam bizi yalnız bıraktığında Bedir kendi yatağına geçip oturdu. Hemen ardından ise sesli bir nefes verip vücudunu yatağa bıraktı. Şimdi ikimiz de tavanı izliyorduk. Bitap haliyle peşime düşmüştü. Ağrıyan kemiklerine rağmen beni kaldırmıştı. Bedir'in bu hayattaki en büyük uğraşı bendim. Sessizliğimizi sürdürdüm. Ne soracağımı bilmiyordum. Ablam konusuna nasıl gireceğimi bilmiyordum. Bedir'e şu an ne hissettiğimi bilmiyordum. Tavanı seyretmeye devam ettim.

"Seni sadece ilk gece koruyabildim. Sonrasında ise hep kaybettim." Tavana bakarak söylediği şeyi zihnimde kısaca irdeledim. Ümmühan'ın söylediğine benzer bir şey demişti. Beni koruduğu, kurtardığı ilk gece Vehmi'nin evinden beni çıkardığı geceydi. Tavana bakarak başımı iki yana salladım. Bu zamana kadar kendi irademe nasıl tutunabildiysem ona da tutunmuştum lakin düşüncemi sesli dile getirmedim. Şu an ne söylersem söyleyeyim kendini suçlayacaktı. Tıpkı benim gibi...

Ablam benim yüzümden ikinci kez katil olmuştu. Bu gerçek zihnimde kanlı izler bırakırken midemin bulandığını hissettim. "Ben nasıl bir insanım?" diye mırıldandım. "Bu nasıl bir uğursuzluk? O kadından kurtulmayı her şeyden çok isterken Şahan'ın bu yaptığına nasıl sevinebilirim?" Tavana bakmak bile yorucuydu, gözlerimi kapattım.

"Burnunun kanamasına dahi çare bulamıyorum." Söylediği şey üzerine gözlerimi açıp başımı ona çevirdim. Gözleri hâlâ yukarıdaydı. Ağrısının olduğunu alnında ışıldayan terlerden anlamam zor olmadı.

"En büyük derdim burnumun kanaması olsaydı keşke," diye mırıldandım profilinden gözlerimi kaçırmadan.

"Hamileliğinin tek bir noktasını bile huzurlu yaşatamadım sana." Göğsünü havalandıran derin bir soluk aldı.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang