Onu görüşümün ardından bir kaç dakika geçmişti. Orada hiçbir şey yapamamıştım. Sadece uzaktan izlemekle yetinmiştim. Mutlu gözüküyordu. Zaten benim için de bu önemliydi. O mutlu olsun yeter. Ve eğer geri dönüşüm onu üzecek veya kıracaksa ben geri dönmeye razıyım.
Şuan çarşının ortasında eskiden her gün oturduğum bankta oturuyordum. Burayı çok özlemiştim. Ama özellikle de onu. Onu çok özlemiştim. Kokusunu, gülüşünü, sesini, bakışını, adımı söyleyişini ve öpüşünü. Fakat bunlar tekrar geri gelecek mi onu bile bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyordum. Ne yapacağım? Ne yapmalıyım? Bilmiyorum.
Gelişim 1 gün sürse bile her anında geri dönmeyi düşündüm. Belki de böylesi daha iyi olurdu herkes için. Onlar beni unuttular. Tekrar gelip onların yaralarını deşmek istemiyorum. Gidip bir daha asla dönmemek en iyisiydi belki de. Giderdim bütün özlemimle, acımla ve sevgimle.
Başımı kaldırıp etrafa bakındım. Seungmin hala geri dönmemişti. İşte şimdi gitmenin tam sırasıydı. Şimdi kalkıp koşarak kaçmak en iyisiydi.
Ama yapamadım. Önümde gördüğüm beden buna izin vermedi. Öncelerinde beni kaskatı keserek durdurması gibi durdurdu. Bütün hayatım tekrar durdu. Bana olan etkisi işte bu kadar fazlaydı. Elimi uzattım yetişemeyeceğimi bile bile. İçimde yeşeren küçük bir umutla ağzımı açtım.
"Jisung"
Tek bir kelime, tek bir isim her şeyi değiştirebilirdi. Mesela içinizde tekrar bir umut yeşermesini sağlayabilirdi. Fakat aynı zamanda sizi paramparça da edebilirdi.
Elinde tuttuğu poşetlerle arkasını döndü. Şimdi göz gözeydik işte. Şimdi bakıyordum o doyamadığım gözlere. Zaman bulmuşken yüzünün her bir noktasına bakıyordum. Onu tekrar zihnime kazıyordum. Görebiliyordum. Görebiliyordum gözlerindeki o özlemi. Fakat kurumuştu. Solmaya çok yakındı bu özlem. Benim yüzümden kuruyordu bu özlem. Benim yüzümden gözlerinde bir duygu yoktu.
"Minho?"
Bir duygu olmayan gözleriyle bakıyordu bana. O özlem tekrar yeşermemişti. O özlem tekrar yeşermemek üzere kurumuştu gözlerinde. Kurutmayı seçmişti o. Özlemini kurutup unutmayı. Bu kalbimi tekrar paramparça ediyordu. Binlerce iğne kalbime batıyormuş gibiydi. Şimdi ne olacaktı? Tekrar eskisi gibi olabilir miydik? Gözleri bana git diye bağırırken bunu düşünmek bile saçmalıktı.
"Geri dönmüşsün?"
Soru sorar gibi söylemişti. Sanki "Neden buradasın? Neden geri döndün?" Der gibiydi. Bu soru bende kendime defalarca soruyordum. Neden geri döndüm? Neden buradayım?
"Şey... e-evet"
Elimi enseme atıp söyledim. Eskiden kendimi güvende hissettiğim yerde şuan koca bir boşluk var gibiydi. Yavaş yavaş kafasını salladı. Gözlerini kaçırıp yere baktı. Ardından tekrar kafasını kaldırdı. Arkasını dönüp gitmeden önce kalbimi söküp parçalayacak o sözleri durgunca söyledi.
"Hoş geldin"
"Hoş geldin" insanlara mutluluk vermek için söylenirdi. Fakat Jisung öyle bir söylemişti ki. Kalbime oturmuştu o söz. Hem de öyle ağır oturmuştu ki kalbim dayanmayacak kadar acımıştı. Beni bu yükle, bu acıyla baş başa bırakıp çekip gitti.
Aynı benim bir "Hoşça kal" ile yaptığım gibi.
Sadece bakakalmıştım arkasından. Ne yapabilirdim ki? Hiçbir şey. Onun gözünde bu kadar düşmüşken bu kadar değersizleşmişken ne yapabilirdim ki?
"Minho iyi misin?"
Seungmin yanıma gelip beni bu derin çukurdan kurtardığında ona bakmakla yetindim. Gözlerim ben fark etmeden çoktan dolmuştu bile. Seungmin bunu fark edip hemen göz yaşlarımı silmeye çalıştı. "Minho ne oldu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUMMER -Minsung
Fanfiction!✔! Han Jisung bir yaz tatilinde kasabaya bu kadar güzel birinin gelebileceğini ve geleceğini tamamen değiştireceğini bilmiyordu.