803 118 168
                                    

"delirmiş moruk." genç çocuk incinmiş koluna buz torbasını bastırırken sinirle dudağını kemiriyordu ve eve geldiğinden beri karşısında onu ilgiyle izleyen babalarını umursamadan ağzına takılan her hakareti tek tek donu yamalı adama gönderiyordu. içinde istediğini alamamanın getirdiği siniri bastırmak imkansızdı. gecesi yaşlı bir adam tarafından mahvedilmişti. tek bu da değildi, sevişmesinin rezilce bölünüşünden bahsetmiyordu bile. "ucube kaçık."

birkaç saat önce o adama hiçbir his beslemediğini, hatta merakla dolup taştığını mı düşünüyordu?

canı cehenneme, itadori yuuji şu an tam anlamıyla fushiguro toji'den nefret ediyordu.

"bu kadar hafifiyle olaydan sıyrıldığın için isa'ya teşekkür et." en sonunda çocuklarının kendi kendine söylenmeyi ve lanetler okumayı bırakmayacağını anladığında ilk konuşan suguru olmuştu. gece gece çıkan seslere uyandığından kaynaklı dağınık saçları omuzlarından dökülüyordu. açıkta kalan göğsünde kavuşturduğu kollarını ayırıp ona yaslanan eşine bir bakış atmıştı, bakışlarından dalgaya almak istediği belliydi ama konu toji olunca içinde pek istek kalmıyordu. "seni bizden habersiz oraya gitmemen konusunda uyarmıştık."

eşi satoru ise ondan farklı olarak parlayan mavi gözlerinin içinde ağırca bir alay barındırıyordu, altları hafif şişikti ve yarım saate kadar dağınıkça uyuduğu belli oluyordu ama bu konudaki alayını yeni uyanmış olmasına rağmen dile dökmekten çekinmeyeceği de her hâlinden belliydi. satoru eğlenceli olan her şeyi severdi, aslında toji'yi de biraz sevdiği —daha doğrusu onun yaptıklarını sevdiği— söylenebilirdi.

"düşünsene." dedi, eşine iyice sokulup dudaklarını bir kıkırdamanın ucundaymışçasına dişlemişti. "şu an kıçında iki delikle hastanede yatıyor olabilirdin yuuji–kun!"

dediğiyle suguru ilk başta ona yandan bir bakış atsa da sonradan katıldığına dair mırıltıları bırakmıştı, kolundaki buzlarla ilgilenen çocuk da zaten babalarının onu savunacaklarını beklememişti. onlar kendi aralarında dalgalarını geçerken yuuji duymuyormuş gibi yapsa da şakağındaki damarı çoktan atmaya başlamıştı. çocukları burada incinmişken kendi aralarında dalga geçmeleri, onunla dalga geçmeleri zaten bozuk sinirlerini iyice germişti. karşısındaki çift olayın trajikomikliğinin farkında olsa da o değildi.

"yine de toji'yi arayacağım." suguru durduğu yerden doğrulup gitmek için hareketlendiğinde satoru gözlerini bilmezlikten gelerek etrafta gezdirmişti, olayın ciddileşmesi ona göre saçmaydı çünkü fushiguro toji'nin içini yeterince bilen biri olarak iyi şeyler olmayacağını tahmin ediyordu. eğer yuuji ciddi denecek bir zarar almış olsaydı en çok ciddileşecek olan kendisiydi oysa, suguru ise böyle en ufak bir şeyde fark ettirmese de olaya el atardı.

yuuji kafasını kaldırıp uzun saçlarını toplamaya başlayan babasını süzdü. dışarı çıkacaktı, kasabada işleri olmalıydı. ardından duvardaki saate bir bakış atmıştı, çoktan sabah ikiye geliyordu. tahmin etmek zor değildi, yarın kendisi evde olmayacaktı bu yüzden satoru'yla bunun acısını çıkaracak olmalıydılar. nöbetçi bir marketten gerekli şeyleri alacaktı.

suguru saçlarını sıkı sıkı topladığında son kez oğluna baktı, eşine de tatmin edici bir öpücük verdi. ceketini almaya yürüdüğü sırada yuuji'nin pembe saçlarını şöyle bir karıştırarak dağıtmıştı. satoru da onun arkasından yürümüştü ve kapıdan ikisinin sarmaş dolaş, sanki yarım saate geri görüşmeyeceklermiş gibi vedalaşmalarının sesleri geldi.

suguru tamamen gittiğinde satoru tekrar yanına gelip kolunu son bir kez kontrol ettikten ve buzunu yeniledikten sonra az önce eşinin dağıttığı saçlarına bir öpücük kondurmuş ve işlerinin başına dönmüştü, oğlunun kendi sıkıntısını halledecek kadar büyük olduğunu bildiğinden onu serbest bırakacaktı. darlanmayı sevmediğini biliyordu ve işine gelmediği de söylenemezdi.

hayloft (itfs.)Where stories live. Discover now