388 51 18
                                    

kasabanın kuzeyindeki, kimsenin fushiguro toji'ye sormadan adım dahi atamayacağı —ki sorsa yine de giriş için izin alamayacağı— küçük tepedeki nehir, fushiguro megumi'nin saklanma yeriydi.

en azından döndüğünden beri.

ne zaman gelse bilerek nehrin karşısına geçip oturuyor, sanki babasına küçükken yapamadıklarını şu an yapabileceğini kanıtlıyordu. toji bunu görmüyordu ama megumi bunu yaptığında ve küçükken tamamlayamadığı o ana planını tamamladığında babasının görmesine bile gerek kalmadan içinde tarif edemediği bir tatmin duygusu oluşuyordu. içinde hâlâ böyle, sadece onun anlayabileceği, duygular biriktirdiği için kendine kızmak istese de yapamıyordu. zaten en başından yuuji için kurduğu plan da bu duyguların en büyüğünü taşımıyor muydu ki?

gece mavisi saçları her rüzgarın tenini öpüşünde yavaşça havalanan genç, daha küçücük bir çocukken hayatında bir daha böylesine spontane olayların gelişmemesi için her şeyini bir plana sabitleyerek yaşamaya başlamamış mıydı ve şu an bu yerde; serin su çıplak ayaklarının üzerinden kuşların cıvıltılarıyla birlikte, kulaklarını dolduran diğer sesler eşliğinde akarken usulca bekleyişi de bir plana bağlı değil miydi?

sahnede bir şeyler eksikti: mesela onun çocukça hareketlerine katılmaya çalışıp, dediklerinin çoğunu anlamasa bile kişneyerek onaylayan; süt kahvesi yelelerini savurarak sağa sola koşuşturan ve durgunlaştığını hissettiğinde genç çocuğun saçlarına koca burnunu sürten bir tay.

megumi o gittiğinde küçük taya ne olmuştu bilmiyordu ve babasına sormaya da korkuyordu. hayvanlara karşı çok hassastı, özellikle değer vereceği kadar vakit geçirdiklerine; eğer olur da karşısındaki adam hoşlanmayacağı şeyleri dile getirirse büyük olasılıkla her şeyi daha da kötüleştirirdi. daha ablasının yanına gittiği gün çocuk aklıyla neler olduğunu anladığı ve tohumlarını ektiği o kini şimdi zihninin içinde dallanıp budaklanmışken, daha fazla sulamak istemiyordu o bitkiyi.

otlar çatırdadı; derin düşüncelerinin içinde, megumi'nin gözleri bir dizi olayı çoktan görmeye başlamışken samanların içindeki küçük ruh, büyümüş bedeninin elini tutarak onu nehir kenarındaki gencin önüne getiriyordu. ikisinin de saçlarında saman ve ot vardı. megumi'nin gece mavisi ama tepenin yabani otlarını içinde yaşatan boş gözleri, gördüğü hayalle anında nehirin parıldamalarını aldı harelerine.

yuuji iri bedeniyle karşısındaydı, otlar saçlarındaydı ve tişörtünün uçları dikenliydi. megumi gülmek istedi ama karşısında dikilen gencin bal gözleri öyle derindi ki o derinlik ürpertiyle sarsılmasını sağladığında o an, dudaklarını bile kıpırdatamamıştı. yanındaki —megumi'nin hayali olan— elini tutmuş samanlı yuuji'nin büyük gülümsemesi bile o bakışlar altında sönük kalmıştı.

"bana cenneti göstereceğini söylediğinde buluşmamızın samanlıkta olacağını sanmıştım." kendi bakışlarıyla parlattığı harelere bakarken yüzünde yavaşça bükülen dudaklarına engel olamadı yuuji, ağzından cümlesiyle birlikte küçük bir kıkırdama da kaçıvermişti. bakışları megumi'nin, sanki onların anını bölmek istemezmişçesine birden uslanan nehir gibi, durgun yüzünü yaramaz parıltılarla yansıtıyordu. yüzünde mimik oynamayan çocuğa karşı, durduğu yerden hareketlenip usul adımlarını ona yönlendirdi. her bastığı adımında ezilen irili ufaklı otların çatırdayışı, akan nehir ve ormanın içinden onları adeta kovan hayvanlar dışında kulaklarını dolduran tek sesti. megumi'nin bakışları sanki en derinlerini görüyormuşçasına üzerindeyken yuuji'nin büyük bedeninden de, ona tam şu an kaçarsa geç olmayacağını söyleyen çokça ürperti dalgası geçti.

hayloft (itfs.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin