Pazartesi 20.03
Gerginlikle terli avuçlarımı pantolonuma bastırırken titrememek için kendimi zor tutuyordum. Hep korkusuz bir imaj çizmeye çalışsam da korkağın tekiydim ben. Düşüncelerim bile birbiriyle uyuşmuyordu. Ne yapmak istediğimi bilmiyor,istediğim şeyleri de yapmıyordum zaten. Aslında bakarsanız istediğim bir şey de yoktu.
Ölmek istediğimi söylüyordum değil mi? Evet, çok istiyordum. Her şey biterdi o zaman. Varlığımdan bir iz bile kalmazdı ve dünya daha güzel bir yer olurdu. Kirli bedenler kimsenin hayatına dokunmaz, öylece göçüp giderdi bu dünyadan. Öyle olması gerekiyordu. Ne yazık ki böyle olmuyordu işte.
Ölümün nefesini ensesinde hisseden her insan korkardı bundan. İnsan canı tatlıydı. Ne kadar ölmek istediğini söylese de bunu hissettiği an köşe bucak kaçardı. Bunu delicesine istesem de uygulamaya geçiremeyecek kadar korkaktım işte. Asıl cesur olanlar bunu hiç düşünmeden tek hamlede yapabilenlerdi. Asıl mutluluk o zaman başlıyordu. Tek dileğim kaçamayacak kadar yorulmaktı. Belki o zaman direnmezdim. Direnmezdim ve öylece boşluktan bırakırdım kendimi.
Yaşadığım şeye hayat mı deniyordu? Cidden yaşamak bu muydu yani? Oysaki ben sadece nefes alıp veriyordum. Yaşadığıma dair hissettiğim hiçbir şey yoktu. Önümü göremiyordum,bir gelecek yoktu. Hiçbir şey yetmiyordu.
Yanımdaki adam hızlı bir şekilde arabayı sokağımıza sokarken sıralayacağım yalanları düşünüyordum. Araba sitenin önünde durduğunda sırıtan suratı bana döndü. Ona bakmak istemiyordum. Eve gitmek istiyordum. Ne yazık ki şu an mümkün olan bu değildi. Elleri bana doğru uzanırken parmakları boynumu okşamaya başladı. Midem bulanıyordu.
"Geçiyor muyuz eve?" diye sordu yüzündeki gülümsemeyi büyütürken. Bakışlarım ona dönerken söyleyeceğim hiçbir şeyin onu geri püskürtemeyeceğinin farkındaydım. Okuldan çıktığım zaman bir anda karşıma çıkmış,beni eve bırakacağını söylemişti. İtiraz edememiştim bile. Ona karşı ettiğim her itiraz zarar olarak dönüyordu bana. Anlamıyordu,gerçekten laftan anlamıyordu. Bazen laf arasında alttan alttan savurduğu tehditler dikkatimi çekiyordu ve bu korkutuyordu beni. Babamla muhatap olmasından korkuyordum.
Aldığı şeylerle beni kandırabileceğini sanıyordu. Umrumda değildi. Aldığı kulaklığı da gözlerinin içine bakarak kırıp atmıştım zaten. Diğer türlüsü daha çok cesaretlendiriyordu onu. Her şeyi yapabileceğini sanıyordu. "Bugün pek iyi hissetmiyorum kendimi. Daha sonra görüşürüz." diyerek temasımızı kestim ve arabanın kapısına uzandım. Parmakları anında kollarıma uzanırken derin bir soluk aldım. "Ben iyi hissettirebilirim bence." diyerek göz kırptı.
"Hem..Beni üzmek istemezsin değil mi?" İnsanları manipüle etmeyi o kadar iyi biliyordu ki,bunu yapmamam gerektiğini bildiğim halde boyun eğerken buluyordum kendimi. Neden bir kez olsun geri çekilmiyorlardı? Ben miydim onları bu duruma alıştıran? Bir kan emici gibi,sömürecekleri insanı gözlerine kestiriyor ve tüketmeden bırakmıyorlardı. Arabadan indiğimde peşimden geldiğini hissedebiliyordum.
En azından bu gece yalnız olmayacağım diye geçirdim içimden. Biraz daha dibe batacağım ve bu benim için bulunmaz bir fırsat. Ama ilk defa böyle hissetmek rahatsız hissettiriyordu bana. Belki de bu arkamda yürüyen adamın acımasızlığından kaynaklıydı. Bu da midemi bulandırıyordu.
Siteden içeri girdiğimizde gördüğüm bedenle birlikte derin bir nefes aldım. Bir anda kanımın akış hızı artmıştı sanki. Sakin kalamayarak yerimde kıpırdandım ve adımlarımı hızlandım. Arkamdaki adamla mesafemiz daha çok açılırken onu kaçırmamak için koşar adım ilerliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gecenin son ışıkları | bxb
Short Story"bir araba korna çalıyor, sen annen sanıyorsun ağlıyorsun. hala kimse okşamıyor saçlarını, kıyamet kopuyor da sen ölmüyorsun." texting/düzyazı,gay kurgu