1• Beklenmedik Yolculuk •

44 1 0
                                    

Yükselen seslere aldırmayarak elimdeki kadehi tekrar incelemeye koyuldum, cam ustalıkla işlenmiş, zarif mücevherlerle kaplanmıştı. Bir zenginliğin mi yoksa açgözlülüğün mü simgesiydi, kestirmek çok zordu. Birinin öfkeyle sandalyeden kalktığını, ancak sandalye sert zeminle buluştuğunda anladım. İşler gittikçe kızışıyor, yine de söylenenlerden tek kelime dahi anlayamıyordum. Aklım hala gördüğüm kabustaydı, kabustu evet. Öyle bir kabustu ki sabah sessiz çığlıklar ile kalktığımda saçlarımın terden alnıma yapışmış, dişlerim birbirinin üzerine geçmekten net bir isyanla ağrımıştı. Şimdiyse yüce meclisin yanında oturan fakat söz hakkı olmayan bir prensesi oynuyordum. Usulca başımı çevirip tartışanlarda göz gezdirdim, herkes bambaşka bir şeyi savunuyor gibiydi. Konseyin başı, yani kral sadece sessizce dinliyor, eşinin elini sıkıp ona güç vermeye çalışıyordu. Belki de yapmayı düşündüğü şeyden kaynaklı kendi için güç topluyordu. Bakışlarımı ailemden çekip, konsey üyelerine yönelttim. Generalin söylenen her şeye karşı çıktığı öfkesinden belliydi, altındaki sandalyeyi fırlatan da oydu ki ayakta bir ileri bir geri gidiyor, elleriyle kısacık sakallarını sıvazlıyor, sakinleşmeye çalışıyordu. Durdu, bakışları bakışlarımı buldu, gözlerindeki endişeyi net olarak görebiliyordum artık. Kral ve kraliçe prensesi önemsemiyorsa bile, General Aspen önemsiyordu. Onu sakinleştirmek için belli belirsiz göz kırptım ve dudaklarıma yalandan bir tebessüm yerleştirdim. Ben iyiyim diyebilmenin tek yolu buydu fakat Aspen'in bakışları değişmedi, gözlerindeki korkuyla karışık endişe asla kaybolmadı. Şimdi kral da bana bakıyordu, burada olduğumu yeni fark etmiş gibiydi. Bakışları ifadesiz, mavi gözleri donuktu. Ateş saçan kehribar gözlerimi onun uçsuz bucaksız deniz gözleriyle buluşturdum, ikimiz de geri çekilmiyor, başka tarafa bakmıyorduk. Birbirine meydan okuyan savaş meydanındaki iki savaşçı gibiydik, birbirine düşman iki savaşçı, çıkarları uğruna her şeyi göze alabilecek iki yılan. Düşünceleri kafamdan atıp dişlerimi göstererek gülümseyecek gücü kendimde buldum, yüzümde en ufak bir çekince olmadığına emin olmalıydım. Her şeye rağmen güçlü olduğumu gösterecek tek şey, yalandan bir cesaret gösterisiydi. General Aspen gergin bakışmadan dolayı sessizleşen konseyden fırsat bularak tekrar ileri atıldı. "Bu onu bile bile ateşe atmak olur, yaşamasına izin vermezler." Şimdi tüm gözler generale dönmüştü.

Yaşamasına izin vermezler.

General de güçsüz olduğumu düşünüyordu, kendimi koruyamayacağımı, tehlikelerle başa çıkamayacağımı ve sonunda belki de kellemin bu saraya geri hediye olarak gönderileceğini.
"Svetlana oraya esir ya da bir armağan olarak gitmeyecek. Bir ittifak elçisi olarak gidecek. Prens, yani yeni kral ona zarar veremez. Bu ertelenen savaşın başlamasına yol açar." Kral konuşurken bakışlarını duvarda gezdiriyor, planını savunurken konsey üyeleriyle direkt olarak muhattaba geçmiyordu. Hala tek düşündüğü savaştı, orada ne yaşayacağım ya da geri dönüp dönemeyeceğim umrunda değildi. Planı, daha da önemlisi kendi kızını düşmanının vicdanına bırakabilecek kadar iki yüzlüydü. İçimdeki öfke kabardı, bütün vücudumu ele geçirdi, bedenim titremeye başladı fakat bunu görmemesi için ellerimi sandalyenin iki kenarına geçirmek zorunda kaldım.

"Eğer dönemezse.." Dedi Kraliçenin buz gibi sesi fakat devam etmedi. Konsey başladığından beri ilk kez konuşuyordu, üstelik ilk cümlesi Krala yönelik bir tehdit olmuştu.
Kral onu umursamadı, eşinin öfkesini hissedebildiğini biliyordum, yine de umursamadı.

"Dönemezse bu savaşı kaybederiz." Dedi Kral net bir şekilde.

"Prenses bir piyon değil." Dedi Kraliçenin buz sesi tekrardan. "Setana yerine neden Svetlana gidiyor?" Sorusuna karşılık Kral öfkeyle ona baktı. Kimseden çıt çıkmıyordu, ben de en az herkes kadar şaşkındım. Kraliçe prensesi savunuyor, beni göndermek yerine oğlunu öne sürüyordu ki konsey üyelerinin de beklediği buydu. Setana benden birkaç yaş büyüktü, halkın bildiği üzere savaş konusunda çok daha tecrübeli, çok daha güçlüydü. Tek sorun, kralın prensi böyle bir tehlikeye sokamayacak kadar sevmesiydi, benim aksime.

KAYIP TAÇWhere stories live. Discover now