4 • Alevler Sarayı •

24 1 0
                                    

Kirpiklerim yavaşça birbirinden ayrıldı, gözlerimi zorlukla açtım. "Neredeyim?" Ağzımın içi kupkuruydu, tekrar konuşurken canım yandı. "Neredeyim?"

"Alevler Sarayındasınız, Prenses." Dedi yumuşak bir ses, hızla başımı geldiği yöne çevirdim. Uzun, siyah saçlı, yuvarlak suratlı bir kız yattığım yerin yanındaki divanda oturuyordu, aramızda sadece birkaç yaş olduğuna emindim. Üzerindekilerden saray hizmetçilerinden olduğunu anlamak zor değildi. "Odanızdasınız."

Doğrulmaya çalıştım ama her yerim tutulmuştu sanki, tekrar kızı buldu gözlerim. "Nasıl geldim buraya?" Ellerimin üstünde doğrulmayı başardım sonunda, sırtımı zorlukla geriye doğru yasladım. Başım zonkluyordu, elim önce başıma gitti. Ardından yanağıma indi parmaklarım, gayriihtiyari ormanda edindiğim yarayı aradılar ama onun yerine pürüzsüz bir tenle karşılaştım. "Sen mi iyileştirdin beni?"

"Evet Su Prensesi." Dedi gözlerini kaçırmadan, sanki büyük bir iş yapmış gibi gururluydu. Bu kız hizmetçi mi yoksa şifacı mı? Gözlerim onun üzerinde oyalanmaya devam ederken konuştu. "Ormanda bazı zorluklar yaşamışsınız, sizi buraya getirdiler. Sonra yaralarınızla ilgilendim, zaten çok büyük bir şey yoktu.." diye anlatmaya devam etti.

"Zorluklar mı?" Dedim güçlülükle, sinirlenmeye başlıyordum. "Biri bizi öldürmeye çalıştı." Boğazım o kadar kuruydu ki öksürüğümü daha fazla tutamadım, kız hemen masadan aldığı bardağı bana uzattı. Birkaç gündür su içmiyormuşçasına tepeme diktim, soğuk su içimdeki ateşi biraz olsun bastırmaya yetti. Gözlerimi kapayıp tekrar arkama yaslandım. "Bize saldırı düzenlendi." Connell. Yüzü aklıma düştüğünde olaylar da yavaş yavaş canlandı. "Onlar iyiler mi?" Sesim beklediğimden sert çıktı.

"Su Askerlerinden bahsediyorsunuz herhalde." Elimdeki bardağı alıp masaya kibarca bıraktı. "Hepsi diğer şifacılarla beraberdi, ardından yemek için Büyük Salon'a geçtiler. Keyiflerinin iyi olduğundan şüpheniz olmasın, Ateş Krallığında misafirlerimize iyi bakarız." Dedi karşımdaki kız, iğnelercesine.

Gülümsemekle yetindim. "Sarayınıza gelirken suikaste uğramış birine güven vermeye çalışmanız oldukça hoş."

Yüzündeki ifadeyi bozmadı fakat beni incelerken gözlerindeki hoşnutsuzluğu görmemek elde değildi. "Benim adım Thana. Ziyaretiniz süresince şifacınız ve yardımcınız ben olacağım." Ayağa kalktı ve saygı gösterisi olarak eğildi.

"Buradaki hizmetçim de sensin yani." Benim konuşmamla gözlerindeki ifade koyulaştı, Su Büyücülerinden hoşlanmadığı çok belliydi. Benden nefret edecek. "O zaman bana Büyük Salon'a eşlik edecek kişi de sensin."

Hay hay dercesine başını salladı, o dolaba yönelirken ben de büyük çabalarla ayağa kalkmayı başarabilmiştim. Elim istemsizce başımı tekrar buldu, hâlâ şiddetle ağrıyordu. Dolaptan bir elbise çıkarıp yatağa çıkaran kıza baktım. Başımdaki ağrıyı bilerek iyileştirmediğine emindim. Aklıma okumuşçasına küstah bir şekilde gülümsedi. "Başınız ağrıyor galiba, eminim biz Büyük Salon'a varıncaya kadar geçer."

"Eminim geçer." Diye cevapladım. Yatağa bıraktığı elbise buraya gelirken giydiğimden çok farklıydı. Koyu mavi renkteydi, askıların yanında omuzlarımda kollarımın yarısını örtecek kadar zarif mavi tüllerle kaplanmıştı. Belim kenarlardan açıktı, aşağı doğru ise kadife kumaş yerini açık mavi tüllere bırakıyordu.

"Belki duş almak istersiniz, kötü görünüyorsunuz." Bıyık altından gülümsedi. "Büyük Salon'a Su Prensesi olarak gitmeniz gerekiyor nasıl olsa."

Thana denen şifacı beni kızdırmak için özellikle uğraşıyordu sanki. "Teklif için teşekkürler, yemeğin başladığını söyledin?"

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 02, 2021 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

KAYIP TAÇWhere stories live. Discover now