.24. | Gözlerindeki cehennem

1.2K 128 220
                                    

07.09.2015

Uzun süredir önümde öylece duran çoktan soğmuş tost asla ilgimi çekmiyor, açlıktan kazınan midem onu içerisine almamak için debelenip duruyordu. Midem artık bulanmaya başladığında bakışlarımı iğrenç gözükmeye başlayan tosttan çekip arkama yaslandım. İçimde bir yerlerde bulunan o karamsarlık beni içine çekiyor adeta ağlamaya tevşik ediyordu.

Ne zaman bu kadar duygusal olmuştum ben? Bir an önce toparlanmalı ve kendime gelmeliydim, bu karamsar kişi asla ben olamazdım.

"Yemeyeceksen ben yerim. Düşmanınmış gibi bakma güzelim tosta." Diye homurdanan Jisoo'ya döndüm ve burnumu kırıştırdım. Ne zaman az önce konuştuğu çocuktan ayrılıp yanıma gelmişti bu? "Yemeyeceğim, sen istiyorsan yiyebilirsin." Dedim ve omuzlarımı silktim umursamazca.

Öylesine kantinde bakışlarımı gezdirdim, her şey her zaman olduğu gibi olmasına rağmen bir boşluk hissettim içimde. Sanki bir şey ya da biri eksikmiş gibi geliyordu, bu da garip duygulara yönlendiriyordu beni.

Tanrım, gerçekten bana ne oluyordu?

Bir süre Jisoo'nun tostu bitirmesini beklemiştim sınıfa çıkmak için. Az sonra teneffüsü bitecek ve gidecektim okuldan. Son dersim boştu ve belki okulda diğerleriyle gezer, bir şeyler yapardık. Bakışlarım tam kantinin kapısındayken içeri giren tanıdık sima ile gülümsemiştim. "Selam."

Gelip iki parmağıyla burnumu sıkıştıran Jennie her zamanki formundaydı. "Selam." Diye karşılık verdim yanıma oturup gülmeye devam ederken. Hafifçe saçlarını karıştırmış memnuniyetsiz ifadesine dil çıkarmıştım.

Jennie'yle her zamanki sohbetimizi yaparken istemsizce garip davranmaya başladığı gözüme çarpımıştı ve bu gerçekten artık beni geriyordu. Bugün neden her şey üstüme geliyor gibi hissediyordum, anlamıyordum.

"Jendeuk neler oluyor?" Açıkça söylediğim şeyle sahte gülümsemesi yüzünde donmuştu. Bir süre öyle kalıp daha sonra titrek bir nefes verdi bakışlarını benden çekip. "Hey, söyleyecek misin?" Diye konuştum hafif sinirle.

"Chaeyoung neden ona böyle davranıyorsun?" Demişti sonunda cesaret edip. Benim ise kaşlarım havalanmıştı anında. "Neden bunu soruyorsun?" Dedim histerik bir gülüş sergilerken. "Beni sorgulayacak kadar seviyorsan onu, benim yanıma gelmek yerine onun yanına git." Diye devam ettirdim yarım ağız gülüşümü eksik etmezken.

Acının tebessümü.

Derin bir nefes alıp yüzünü sıvazlamıştı kendi içnde savaş veriyor gibi. "Benim neden senin yanında olduğunu değil, senin ne zaman bu denli şeytana dönüştüğünü konuşmalıyız belki de ha?" Dediğinde kaşlarımın çatılsa da histerik gülüşümü sürdürdüm ve etraftaki öğrencilere göz gezdirdim. Yenik düşmeyecektim, düşmemeliydim.

"Şeytana dönüştüğümü ima ediyorsun yani? Woah, Kim Jennie, seni cesarete getiren kim bakalım?" Bakışlarım daha sonra ona geri dönmüştü. Az önce yanıma geldiğinde çiçek açan gülümsemesi aniden buhar olmuştu sanki, ne komik.

Sakinleşmek adına gözlerini kapattığına şahit olmuştum daha sonra. "Ona bunları yapmaya hakkın yok." Demişti dişlerinin arasından tıslarcasına. O, gerçekten ciddiydi.

"Jisoo-yah, sende söylesene! Nasıl bir canavara dönüştüğünün farkında bile olmayan bu şeytanın yanında olmaya devam mı edeceksin?!" Diye yanımda oturmuş çıtını dahî çıkarmayan, bizi dışarıdan izleyen Jisoo'ya dönmültü hiddetle Jennie. Gözlerinden ateş fışkıracak gibi bir izlenim veriyordu artık.

keep quiet, rosékookWhere stories live. Discover now