19: Küçük cadı Soomin

9.1K 1.1K 947
                                    

Şu hayatta en sevmediğim kelimelerden biri 'ağabey' kelimesi. Hyung da yazasım gelmedi bu yüzden abi yazacağım bana sakın aMa bU Abİ dİyE yAziLmaz Ki falan demeyin lütfen jwovmwocmskfmkskd
__


Abim ve kızı, ellerindeki bavullarla birlikte olabilecekleri en havalı halleriyle kapıda dikiliyor, bize bakıyorlardı. Yeğenim Soomin, daha ilk saniyelerden itibaren bana parlak gözleriyle bakmaya başladığında zorlukla yutkunmuştum çünkü Soomin çok fazla ilgi isteyen, cadılık yapmayı seven, fazlaca ağlayan ve bunaltan tipte bir çocuktu. Yani en azından onu en son gördüğümde böyle bir çocuktu. Gerçekten çok tatlı görünüyordu ve o bunun gerçekten farkındaydı.

"Amca!"

Evet. Sadece birkaç saniye sessiz kalmıştı ve tiz sesiyle babamı da girdiği şoktan çıkarmış olmuştu.

"Tatlım? Hoşgeldin"

Dizlerimin üzerine çökerek kollarımı araladığımda Soomin hemen kocaman gülümseyerek gözlüklerini ve başındaki şapkayı düşmesinden korkarcasına tutarak yanıma koşmuş ve boynuma sarılmıştı. Onun yaşına göre oldukça minik bedenini sarmalayarak ayağa kalktığımda bir elini omzuma yerleştirerek kolumla verdiğim desteğe güvenerek etrafa bakmaya başlamıştı.

Babam abimle sarılırken onun duygulandığını biliyordum. Bu yüzden onları biraz yalnız bırakmak adına hareketlensem de abim benim hareketlendiğimi görür görmez babamdan ayrılıp bana dönmüştü.

"Sarılmayacak mısın bana? Özlemedin mi hiç?"

"Bilmem" demiştim küçük bir gülümsemeyle. "Sen özledin mi beni?"

"Özledim elbette!" Demişti hemen kaşlarını kaldırarak. Gülümsemiştim.

"O yüzden aradın sordun evet. Haklısın" diyerek kızı hala kucağımdayken ona küçük bir sarılma verdiğimde hiç sesini çıkartmamış ve bununla yetinmişti. Ardından biz Soominle birlikte salona geçerken babam da abimle birlikte valizleri içeriye almaya başlamışlardı.

"Amca! Bahçedeki salıncağa gidelim!"

"Bebeğim orası soğuk ama. Üşümedin mi gelirken?"

"Olsun! Sallanmak istiyorum!"

"Burada da bir koltuk var. Sallanıyor. O olmaz mı?" Diyerek onu sallanan koltuğa oturtup onu biraz salladığımda dudaklarını büzmüş ve bir süre düşünür gibi sesler çıkartmıştı.

"İyi bakalım" demişti bilmiş bilmiş. "Şimdilik idare edebilirim" diye tamamladığında ona gülümsemiş ve şımarıklığına takılmayarak ben de yandaki koltuğa oturmuştum.

"Amca! Bana su getirebilir misin?"

"Elbette" diye mırıldanarak ayağa kalktığımda tekrar seslenmişti ve ben oflamamak için kendimi zor tutmuştum.

"Amca! Bir de evinizde tatlı var mı? Ondan da getirebilir misin?"

"Soomin, önce yemek yiyeceğiz. Ayrıca ne bu tavırlar? Ben sana ne demiştim? Nasıl anlaşmıştık seninle?"

Abim babamla birlikte salona girdiğinde ben mutfağa yönelmiştim ki abim yine beni durdurmuştu.

"Ne istedi? Ben getiririm. Sen otur" diyerek yanıma gelip omzumu kavradığında tutuşundan kurtulmuştur hemen.

"Sorun değil. Su istedi sadece"

Bir şey demesini beklemeden mutfağa gittiğimde arkamdan baktığını biliyordum ama açıkçası çok da umrumda değildi. Abim Amerika'da olduğu beş yıl boyunca sadece üç kere yanımıza gelmişti. Yanımıza gelmesinin dışında da pek arayıp sormamıştı bizi. Genelde annem ya da babam onu görüntülü arıyordu ve o zaman da genel olarak torunlarıyla konuşuyorlardı. Benimle iletişimi neredeyse hiç olmamıştı. Tamam, buna biraz da ben sebep olmuştum ama önceden de dediğim gibi, hayatımda en çok abime ihtiyaç duyduğum zamanlarda o gitmişti ve ben gerçekten yalnız kalmıştım. Ayrıca o zaman tam ergenlik dönemime yeni girmiştim ve bu yüzden de ekstra üzgün olup ekstra içime kapanmıştım çünkü o benim abimdi. Her şeyimi paylaştığım kişiydi. Ne kadar büyürsem büyüyeyim her gece yanına yattığım kişiydi. Ama birden gitmişti ve ben o gittiğinde bir süre geceleri uyuyamamıştım bile.

Equestrian: taekookWhere stories live. Discover now