ÖNCE ⭐️ PARLAT, SONRA OKU
İçinde kocaman bir dünya kurmuştu adam...
Ve kadın, o dünyanın gökyüzüydü...Duyduğu şey zihninde uğultuya dönüşünce elini sert bir şekilde karısının omzunun üzerinden duvara geçirdi.
Boşayacaktı öyle mi boşayacaktı?
"Sakın ola benim sabrımı zorlama kadın." dedi öfkeden gözleri kararırken. İşaret parmağını şakağına bastırdı. Tane tane, işlercesine, yüzüne yüzüne: "Bo-şan-ma yok, ömür boyu birbirimize mahkûmuz, bunu sok aklına." diye söyledi. O cümleyle bile yüreği kora dönüşürken olabilme ihtimalini düşünmek dahi istemiyordu.
Dila, sıklaşan nefesi ve aynı dikkafalılıkla başını iki yana salladı. Avuçlarını kocasının sert göğsüne bastırırken amacı bu yakınlıktan uzak kalabilmekti. Ama Mirhan, yerinden milim kıpırdamıyordu. Kızarmış gözlerini, zümrütlerinde sabitledi.
Boşa çabasının üzerine ellerini, adamın göğüslerinden indirip iki yana açtı.
"Benim sana tahammülüm bile yok, bunu görmüyor musun?" dedi daha çok canını acıtmak istercesine. "İstemiyorum, ne seni ne soyadını ne de bu evi." Omuzlarını tutan eller sertleştiğinde anladı ne kadar can yaktığını. Daha çok yakmak istedi. Canını yakanın canı yansındı ona neydi? "Boşa beni Mirhan!" dedi yine asi asi. "Boşa ki o çok değerli nikâhından düşeyim."
İçten dudaklarını ısırıyordu Mirhan. O sakin kalmak için çaba sarf ederken karısı sakinlik bize göre değil, sen yak yık diyerek bam teline bastıkça basıyordu.
Bu hırsla sert bir yumruk daha geçirdi duvara. Dudakları arasından kaçan tiz çığlığını, avucunu ağzına kapatarak bastırdı Dila.
"Ben çok mu istiyorum lan?" diye haykırdı yüzüne. "Ben hayatımdan çok mu memnunum sanki? Ulan kandırılmışım, hayatım sikilmiş, ona rağmen aileme sesim gitmesin diye eve gelmiyorum." Bu noktada sesi daha çok kalınlaştı. "Sırf sen rahat et diye sabahın köründe siktir olup gidiyorum, gecenin bir vaktinde geliyorum, neyin derdindesin sen hâlâ?"
Yükselen sesi Dila'yı iyice duvarın dibine sindirirken, sesin aşağı kadar gittiğine ikisi de emindi. Umursamadı Arslanoğlu.
Eliyle odanın içini gösterdi. "Bu işte." dedi kararlı bir bakışla. "İkimizin hayatı bu oda kadar, istesek de istemesek de ilerisi yok." Yüzünü ekşitti, o kelimeyi bile kullanmayı sevmiyordu Mirhan. "O yüzden aklından çıkar saçma sapan boşanma gibi şeyleri."
Parmaklarının baskıyla tuttuğu omuzları bıraktı, geri çekilirken koluna yapışan elle duraksadı tekrar. Bakışları koluna indiğinde bembeyaz narin ellere baktı sonra da yavaş yavaş kan çanağına dönmüş elalarını kaldırıp o elin hırçın sahibine.
"Oyuna devam diyorsun öyle mi?" diye sordu Dila, tek kaşını kaldırarak.
Mirhan, onaylayarak başını sallarken bakışlarını anında o gözlerden çekti. İçine içine çekiyordu Dila.
"Peki." diyerek omuzlarını kaldırıp indirdi. "Hiçbir zaman huzurun olmayacak öyleyse." dedi küçümseyici bakışıyla. "Sonra baba olmak isteyeceksin ama istemekle kalacaksın sadece." Canı yandı ikisinin de şu sözle. Yanmaya da yakmaya da devam etti. "Şöyle ki Arslanoğlu, huzur dileneceksin, boşayamadığın her güne lanet edeceksin, bunları da göze al madem." dedi peşin peşin şimdiden söyleyerek.
Bak sen dercesine kolundaki eli, bileğinden kavrayarak göğsüne doğru çekti Mirhan. Karısının ağzından çıkan her cümle kalbini deşse de yüzündeki ifadesi sarsılmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MECRUH (KİTAP OLDU)
Teen Fiction🖤♾️ "Bir daha gelme!" Dedi fısıltıdan ibaret buruk sesiyle. "Sakın ola bir daha bana dokunma da!" Kendisi ne kadar öfkesini ortaya seriyorsa, Mirhan'da mimik oynamıyor öylece bakıyordu gözlerine. "Geleceğim..." dedi kısık fakat vurgulu bir karar...