şahsî mesele

1.5K 163 25
                                    

Selim titreyen elleriyle aracın kapısını açıp indi. Gördüğü manzara içinin buz kesmesine neden olmuştu. Sarsak adımlarla ilerleyip küle dönen binaya yaklaştı.

Hâlen duman tüten yanmış enkazın önünde biri oturmuş ileri geri sallanarak kucağındaki bir şeyi tutuyordu. Melike miydi yoksa o? Korkarak yanına gitti.

Yerde oturmuş perişan kadın başını kaldırıp bakmadı bile. Elleri biraz yanmıştı. Saçlarının bir kısmı da öyle. Burnunun ve ağzının etrafında duman soluyan insanlardaki izler vardı. Bomboş bakıyordu.

Selim kadının önünde diz çöktü. "Melike, güzelim." dedi usulca.

Kadın başını kaldırıp adama baktı. Sonra bir elini arkadaki yıkıntıya uzatıp, "Yandı. Yaktılar Selim." dedi.

"Gördüm güzelim. Olsun. Yine yaparız. Sen iyi ol da." diyerek ellerine uzandı. Kadın acıyla bağırınca avuç içlerinde eriyip derisine yapışan şeyi gördü. Bordo mavili bir formayı andırıyordu.

Melike adamın onu kaldırmasına izin verdi. "Bitti." diyordu. "Yandı artık. Masa yandı, tesbih yandı, fotoğraflar, sinema biletleri, kitaplar yandı. Kitaplar yandı." Göz yaşları kara dağların arasından inen nehirler gibi iz bıraktı yüzünde.

Selim Melike'yi biraz ileride bekleyen ambulansa yürütürken, içinden yazgısına milyonuncu kez sövüyordu. İnsan katılmak alnına yazılı cenazelerden demek kaçamıyordu.

.....

Seher telefonu kapatırken gülümsüyordu. Yengesinin sesi çok iyi gelmişti bugün. Bir eliyle kucağındaki bebeği dengeleyip, diğer eliyle biberonun ısısını kontrol etti. "Azıcık sabırlı ol Ali. Soğusun biraz." diyerek pışpışladı. Bir taraftan da mutfak tezgahında bilgisayarını kurcalayan adama ters ters baktı. Ne bebeği almaya ne biberon için yardım etmeye davranmıyordu.

Mutfağa giren Alev Hanım'ın eline biberonu tutuşturup, "Şunu soğutur musunuz? Ali'yi odasına götürüyorum. Emerken uyur. Benim çok acil bir telekonferans görüşmem var." dedikten sonra koşturarak üst kata çıktı. Kendi bilgisayarını açıp bir taraftan kusmuklu tişörtünü çıkarırken bir taraftan da rujunu aradı. Beyaz gömlek inci kolye kırmızı ruj. Saçını da kalemle tutturdu mu... Tamam hazırdı artık. Kalemi kim görecekti?

"Erkan Bey anlatamadım galiba" diyordu bir saat sonra. Resmi, ciddi ve otoriter tavrıyla bakarak, "konteyner meselesi sizin kapasitenizi aşıyorsa, aşmayan birini bulurum. Mal cuma günü limana inecek. Ben bir söz verdim ve aklınıza gelmeyecek isimleri aracı yaptım. Siz benim ticari itibarımı iki paralık edemezsiniz." diye devam etti.

Karşısındaki adam alı al moru mor kekeliyordu. "Seher hanım anlıyorum ama ...." derken, Seher daha da acımasız şekilde, "Hayır anlamıyorsunuz. Ama anlayacaksınız." diye cevapladı. "Benim ekmeğimi yerken, canıma kasteden insanlara çalışamazsınız. Rahmetli abimin hatırına size iki seçenek sunuyorum. Ya doğru tarafta olun ya da..." hafifçe ekrana eğilip adamı toplantıdan atmadan önce, "kaçın" dedi.

Geriye kalan kimse konuşmuyordu. Hepsi patronlarına korkuyla karışık bir saygıyla bakıyordu. Tam bu sırada, "ay Seher tut şunu kızım, donuma yaptım yapıcam. Yerine koyarsam kıyameti koparacak zaten zor uyudu. Babası kılıklı." diyerek Alev içeri dalmış, bilgisayarı, toplantıyı fark etmeden Ali'yi kucağına verip, aceleyle apış arasını tuta tuta ebeveyn banyosuna koşmuştu.

Ali Allah'tan uyanmamıştı. Seher ekrandan bakan yüzlerin yavaşça gülmeye başladığını fark etti. İleri yaşlardaki finans müdürü Birand Hanım'ın gülmesini bastırıp, "Allah bağışlasın efendim. Oğlunuz mu?" sorusuna düşünmeden "evet" dedi. "Oğlum."

Sana Rağmen (Tamamlandı) Korunun Çocukları 2Where stories live. Discover now