bana ne?

1.6K 144 23
                                    

Melike, bu kadar ihtişamlı bir balayı tatili beklemiyordu. Geçmişi düşünmemeye çalışarak büyük süitin balkonundan denize baktı.

Selim bir kaç eksiklerini gidermek için yemekten hemen sonra dışarı çıkmıştı. Galiba Melike'ye de biraz soluklanmak için zaman vermek istemişti. Melike üzerindeki bol pantolon, küçük askılı bluz ve ince kimono kombinine baktı. Seher'in çantasına attığı hoş ve şık bir kombin olmuştu. Kendi demode giysileri yerine bunları seçmekle doğru olanı yapmıştı.

Saat daha yedi olduğu için hemen bir gecelik giymeyi garip bulmuştu. Davet eder gibi...

Onun yerine duşunu almış, saçlarını kurutmuş hafif kokulu yağlarını bazı özel bölgelerine sürmüş ama günlük bir giysi seçmişti.

Güney Amerika... Neden yurtdışı olduğunu sorgulamamıştı. Hiç bir şeye karışmamıştı aslında. Parmağını süsleyen renkli taşın sebebini bile sormamıştı. Sıra dışı bir evlilik yüzüğü seçimiydi. Çok çok pahalı bir şey olduğunu anlamıştı ama. Sorgulamasa da Selim söylemişti. "Zeynep'in zorla götürdüğü bir mücevher mezatında gördüm. Gözlerinin nadir renginde bir taş olduğunu bilmiyordum. Ama hiç takmasan da onun senden başka birinin parmağında olmasını istememiştim."

Melike bunu da herşey gibi şaşkınlıkla karşıladı. Başka bir adamın karısına hiç takmayacağı bir yüzük alırken Selim'in ne hissettiğini düşünemiyordu. Ürperen tenine sarılan kollarla düşünceleri uzaklaştı.

"Naber? Manzarayı sevdin mi?" diye sordu Selim.

"Geldiğini duymadım. Evet sevdim. Işıltılı güzel bir şehir. Capcanlı."

"Değil mi? Dünyanın en güzel manzarasına doğmuş bir kadını nereye götürebilirsin ki? Deniz, yeşil doğa izlemekten başka yapacak bir şeyin yoktu. Ben de değişiklik olsun istedim. Rio hareketli, canlı, aydınlık bir şehirdir. Özellikle festival zamanı."

Melike adamın kollarında geri dönmek istese de bu sarıp sarmalanmaktan vaz geçmek istemedi. Sanki onu anlamış gibi Selim yanından yüzüne eğilip, çenesini tuttu. Dudaklarını hiç doyamıyor gibi, içer gibi öptü.

Melike bu öpüşe tutkuyla karşılık verirken, aynı zamanda adamın kirli sakallarını seviyordu. Yanıbaşındaki koltuğa çöküp, Melike'yi kucağına aldı Selim. Daha sevişmeye hazır olup olmadığını bilmiyordu. Onu hazır olmadığı bir şey için zorlamaktansa burada keyifle oynaşmayı tercih ederdi.

Ama aralarındaki çekim öyle güçlüydü ki. Ellerine diline, hakim olamıyordu. Kadın alt dudağını ısırırken dayanamadan inleyerek üzerindeki tişörtü sıyırıp attı. Derisinde de istedi bu dokunuşu.

Melike karşısındaki çıplak erkek göğsünü hafif tutuk dokunuşlarla keşfe çıkınca ikisi için de sınır kalmamıştı artık. Selim kadını soyarken, öpmeyi bırakamıyordu.

Sonra kucağına çekti onu. Sırılsıklam kadınlığını ortaya çıkaracak şekilde bacaklarını aralayıp, kendi sertliğinin üzerine oturmasını sağladı. Ritmi ona bırakmak istemişti. Güzel memelerinden birini emerken, kalçasını avuçlayarak kendi kasıklarını hafifçe yukarı itti. Offf delirecekti. Defalarca sınırına gelip yırtmıştı ama bu kadın sonunda onu tertemiz delirtmenin tuhaf bir yolunu bulmuştu.

Melike kafasını Selim'in omuzuna yaslayıp, bir süre durdu. "Dur" dedi sadece. Canının acısının geçmesini bekledi. Ama Selim korkuyla bakıyordu. Burada bırakacak gibi. Sonra Melike erotik bir dansın ritimleri gibi kalçasını oynatmaya başladı. Sızı dinerken, zevk geliyordu.

Selim rahatlayarak ona eşlik etti. Tıpkı başlangıçta olduğu gibi, ağzı da elleri de işin içindeydi. Kadının kucağında kıvranmasını izlerken öyle derin bir haz alıyordu ki utanmasa ağlayacaktı.

Sonunda Melike artık devam edemeyecek bir sınıra gelince kucağından indirmeden daha içindeyken yatağa taşıdı. Bu kez kontrol kendisindeydi. Kadının inlemeleri onun da bu durumdan memnun olduğunun kanıtıydı. Melikenin tatmin anını yüzünde büyük bir mutlulukla izlerken, kendini tutmayı bıraktı.

Sonra kadının başını aşkla öperken, "Sana komik bir şey diyeyim mi? Uykum geldi." dedi. Ağır konuşmaların zamanı değildi.

Melike aynı şakacı tavırla, "O kadar mı sıkıcıydım?" diye sordu. Cevabın evet olmadığından emindi. Bu kadar güzel bir şeyin hiç bir anı sıkıcı olamazdı.

Selim de onun gibi güldü. "Sorma. Bir ara esnediğimden eminim." Kadınının güzel eşsiz gözlerini süzerken, "Beni yine sıkman için ölüyorum." dedi.

Melike kısa bir kahkahanın ardından,  tereddütle konuşmak istedi. "Belki merak ettin. Ama söylemek zorundayım bir sorun... Yani demek istediğim... Yani daha önce bu sorundu ben o yüzden..."

Selim kadını öperek susturdu. "Merak etmiyorum." dedi. "Umurumda da değil."

"Ama... Yani evliydim ben. Nasıl umurunda..."

"Bana ne? Gerçekten bilmek istemiyorum. Bu konuyu konuşmak istemiyorum. Ne benim ne senin geçmişinin burada yeri yok. Aramızda bizden başka hiçbir şeyin yeri yok." Selim ciddiydi. Karısının neden bakire olduğunu bilmek istemiyordu. Bu soru beraberinde başka açıklamalar getirirdi. Ne yaptı, nereye kadar gitti, niye sonuna kadar gidemedi gibi. Bunları duymak istemiyor, dahası aldırmıyordu. Mükemmel bir kadınla evliydi ve her bakımdan mükemmel bir beraberlikleri olduğunu görüyordu. Sonra gülerek, Melike'nin karnını okşadı. "Tabi yana döne şu an dünya üzerinde en çok prezervatif tüketilen şehirde fellik fellik arayıp, kullanmayı aklıma getirmediğim için aramıza koca bir göbek girebilir. Buna hazırlıklı olmakta fayda var."

Melike Selim'e kafasını olumsuz anlamda sallayarak, "Canım otuz dört yaşımdayım. Taş gibi bir adamla evlenip, daha sefasını sürmeden o göbeği şişirmeye hiç niyetim yok. Yani buradan ailemizin veterineri Zeynep'e de sevgilerimi gönderiyorum. Yüzüğü görür görmez mensural dönem, condom, doğum kontrol hapı ve iğneleri üzerine bir nutuk çekip, "şimdilik" hap kullanmamı uygun gördü kendisi. Dönüşte de beni kendi doktoruna götürüp çatala yatıracakmış.  Böylece senin bin yıllık hasretin, onun deyimiyle "abazanlığın" geçene kadar biraz nefes alırmışım."

Selim dudaklarını birbirine bastırarak gülmesini engellemeye çalıştı. "Kızdın mı? Çok müdahale eder. Hepsi eder ama Zeynep..." Yüzünden dehşet akıyordu.

Melike cevapladı. "İyiler. Alışırız birbirimize. Zeynep ten çok, Karan dan tırsıyorum. O daha manyak."

"Hakan onu zapt eder. Karanın kulağını lazım olduğunda büker o. Ama Zeynep'e dişini geçiren kimseyi görmedim."

Sonra Melike'yi altına aldı. "Serin bir banyo mu? Yoksa bu keyifli anımızı bir iki doz sıkılmayla süsleyelim mi? Şahsen ben bir takım bölgelerimin, senin bir takım güzel bölgelerin tarafından sıkılmasına şimdiden alıştım."

Melike şaşkındı. "Bu halde mi? Selim leş gibiyiz. Ter, kim bilir başka hangi vücut sıvıları..." Eğilip kendi bacak arasını görmeye çalıştı. Korktuğu kadar rezil bir kanama olmamıştı. Ama yine de ikisi de duş alsa iyi olacaktı.

Selim kadının kulağını emerken inledi. "Vücut sıvıları mı? Kadın sen şu anda boğaya kırmızı bayrak sallıyorsun haberin var mı?" derken dudaklarına yol aldı. Banyo bir süre daha bekleyecekti.

Sana Rağmen (Tamamlandı) Korunun Çocukları 2Where stories live. Discover now