pretty when you cry

4 1 0
                                    

    hayatımdan bahsetmek istesem de o kadar sıradan ve sıkıcı ki, yaşamak istemiyorum. bu saçma hayatı asla yaşamak istemedim ve değiştiremiyorum da. kendi hayatımı kendi ellerimle mahvediyorum.

ve bunu ilaçları alırken ellerim titrediğinde anlıyorum.

  ağladığımda hep güzel olduğumu düşündüm. akan gözyaşlarım sanki beni temizliyor gibi, kirlenmiş ruhumu temizliyor. ruhum kirlenmiş, kirlettim. annem hep bunu söyler bana. mesela hatırlıyorum; anneme duş alacağımı söylemiştim ve bana ne kadar yıkanarsam yıkanayım ruhumdaki pisliği temizleyemeyeceğimi söyledi. evet biliyorum ruhumumdaki pisliği temizleyemem ama sanki masumca ağladığımda akan gözyaşları temizliyor gibi geliyor.

masum?

  ben masum değilim, belki 7 yaşında öyleydim ama o masumluğu kaybettim.  onunla tanıştığımızda bana ne kadar masum olduğumu söylemişti, melek gibi olduğumu. sonra o masumluğu kaybettim. annem de söyledi.

  "tüm masumluğunu kaybettin."

  onun yanına yakışabilmek için ağırlıksız olmam gerekti. bembeyaz olmam gerekti. incecik olmam gerekti. melek gibi olmam gerekti. masum olmam gerekti. masumluğumu kaybetmiştim belki ama diğerlerini yakalamam imkansız değildi. kendimi aç bırakmaya başladım. böylece onun yanına yakışır olacaktım.

böylece bir daha beni terk etmek için bir nedeni olmayacaktı.

  beynim aç kalmayı kötü bir şeymiş gibi değil de kendimle gurur duymam gereken bir şeymiş gibi algılıyordu. karnımın boş olduğunu hissedince gurur duyuyordum yaptığım şeyden. aç kaldığım her gün hedefime  bir gün daha yaklaşmış oluyordum.

  hepsi güzel olmak için, hepsi onun yanına yakışır olmak için. kendimi böyle avutuyordum çünkü başka yolu yok. kendimi yemeğe vermemem için başka bir yolu yok.

aç kalmayı romantize ediyorum çünkü sonunda amacıma ulaşacağımı biliyorum.

geceleri aç uyuyorum çünkü sabah daha ince bir bedenin içinde uyanacağım.

bazen yediğimde kendimi temizliyorum çünkü yanlış olduğunu biliyorum. içimden çıkarmam gerektiğini biliyorum.

  ayağa kalktığımda yıldızları görmek bana güç veriyor. onlara biraz daha yaklaştığımı hissediyorum.

  ben o kız mıyım? düşlediği o masum kız mıyım? bir zamanlar öyleydim.

tekrar olacağım.

  insan sadece sevdiğine dokunmak ister ve o bana dokunmak istiyordu. o beni seviyordu. bana dokunmasını düşledim. istedim. her şeyden çok.

ama güzel bir bedene dokunması gerek. ince bir bedene. hoş, benim bedenimle alakası bile yok. bunları düşünürken kendimi aç bırakma konusunda iyice hırs yapıyorum çünkü ona başka kızların yaklaşması düşüncesi bile beni delirtiyor.

o benim, ve ben onun olacağım.

bir gün onun kucağında olduğumda tüm bu yaptıklarıma değecek. yemediğim, sakladığım yemeklere, geceleri açlıktan uyuyamamama, karnımı ilaçlarla doyurmaya çalışmama değecek.

yemediğim her gün buna bir gün daha yaklaşıyorum.

ben hep bir şeyler yazdım. bir sürü defterim vardı ve annem bazılarını gizlice alıp okumuş. sayfaları yırtıp saklamış bana karşı koz olarak kullanabilmek için. sonra ise yazmayı bıraktım. yazdığım her şeyi attım ama sadece yazılarım gitti, yazarken hissettiklerim değil. tekrar yazmaya başlıyorum çünkü içimde tutmak zor, çok zor. her gece duvarlarla konuşmak ve bir cevap beklemek çok zor.

zor olan başka şeyler de var. kendinden böylesine nefret etmek. mesela hissettiklerimi yazıyorum, sonra dönüp okuyunca bir öfke geliyor, bir nefret. sen nasıl böyle bir şey hissedebilirsin diyorum resmen kendime. kendimi hislerim için suçluyorum. bu korkutuyor.

ama bu sefer korkmayacağım çünkü içimde kopan şeyler daha çok korkutuyor.

kendimi öldürmekten korkuyorum. küçüklükten beri hep ölüm korkum vardı. çevremdeki insanların ölmesinden korkardım evet, ama kendi ölümümden daha çok korkardım. bazen elimi sol yanıma koyup kalbimi dinlerdim, atıyor mu diye. sanki yaşadığımın sesini duymak iyi gelirdi. ama bilmediğim bir şey vardı,

ölmek için yaşıyoruz.
düşmek için koşmak gibi.

its better than drugs* Where stories live. Discover now