ON YEDİ

133 5 5
                                    

Sebastian yerinde hafifçe doğrulup yönünü bana çevirdi. Bunu yaparken dizi benim dizime değmişti. Gözüm istemsizce dizlerimize kayarken, onun da aynı şekilde aynı yere bakması gözümden kaçmamıştı.

Muzipçe gülümseyip kendini biraz arkaya itti. Bağdaş kurarak oturdu ve tam olarak yerleştikten sonra artık bana değmeyen dizlerine ellerini koydu. Yüzüme bakarak gülümsedi. "İeros'a göre herkesin koruyucusu önceden belli," diye başladı söze. "Ayetlere göre Zeus olacak olayları kehanetler aracılığıyla İeros'ta belirtmiş."

"Yani," dedim anlamaya çalışarak. "Senin benim Sentor'um olduğun İeros'ta mı yazıyor?"

"Hayır," dedi. "İeros'ta bu direkt olarak belirtilmez. Kehanetler bir şifre gibidir. Çözülmeyi bekler. Üzerinde kafa yorman gerekir. İeros rüyalardan bahseder. Senin koruyucun olduğumu seni rüyamda gördüğümde anladım. Yani kısacası bir Sentor kendi meleğini rüyasında görür."

"Ya," dedim. Ağzım açık kalmıştı. Nasıl görmüştü acaba? Bunu sormalı mıydım?

"Nasıl gördüğümü merak ediyorsun değil mi?" diye sordu çocukça sırıtışının arasından.

Utançla yüzümü çevirdim. "Baksana, düşünüyordum da, ben hiç konuşmayayım en iyisi. Ne de olsa kafamdan geçenleri hissediyorsun." Gözlerimi devirdim.

Buna ufak bir kahkaha attı. "Dorothy, rahat ol, kafandan geçenler bir cümle gibi kulağıma gelmiyor. Sadece tahmini hisler. Her zaman hissettiklerim tutacak diye bir şey yok. Ne istersen düşünebilirsin. Kafanın içinde dolaşmıyorum."

"Belli oluyor," dedim belli belirsiz.

"Devam edeyim mi?" diye sordu tek kaşını kaldırarak.

Evet dercesine kafamı salladım.

"Seni rüyamda kanatlarınla birlikte gördüm. Karşı karşıya duruyorduk. Adının Dorothy olduğunu, bu kasabada yaşadığını ve beni beklediğini söyledin."

"Öyle mi?" dedim. "Tam benlik bir hareket gerçekten."

Omuz silkti. "Senlik bir şey olmadığını artık biliyorum. Neyse, yüzünü göremedim tabii. Sonrasında rüyamı Charlotte'a anlattığımda, zaten rüyaların yüzleri göstermediğini, sadece belirli ipuçları verdiğini ve bu kasabaya gelip seni gerçekten hissedebilecek miyim onu anlamam gerektiğini söyledi."

"Ne gibi bir his?" diye sordum. O rüyada nasıl göründüğümü merak etmiştim.

"Bir titreşim gibi. Dorothy sana bazı hisleri anlatmam mümkün değil. Gördüğünde anlıyorsun işte. Bu benim meleğim veya bu benim sentorum diyebiliyorsun."

"Ben seni gördüğümde hiçbir şey hissetmedim," dedim direkt.

Tek kaşını kaldırdı. "Emin misin?"

Emin miydim? Hayır. Okulun arka bahçesinde beni sıkıştırdığında neler hissettiğimi unutamazdım. Kendimi ona nasıl teslim ettiğimi, onun yanındayken nasıl huzurlu ve güvende hissettiğimi...

"Biliyordum," dedi gülümseyerek.

"Hmm," dedim. "Evet, benimle ilk konuşmanda kendimi güvende hissetmiştim, garip bir şekilde." Dudağımı dişlerken, umarım yüzüm kızarmamıştır diye düşündüm.

Bundan daha fazlasını hissettiğimi anlamış gibi gülümsedi. "Evet, tahmin edebiliyorum. Ben de seni ilk gördüğümde hislerimden emin olamadım. Okula ilk girdiğimde kalabalık arasından gözlerim ilk seni buldu evet ama bu senin ne kadar güzel olduğun ve o kadar kalabalığın içinde bile nasıl parladığınla alakalı olabilir diye düşündüm. Belki de bir melek değildin. Belki de sadece sıradan bir insandın ama çok güzel bir kız olduğun için dikkatimi çekmiştin. Bunu anlamam için sana yakın olmam gerekiyordu. Eğer benim meleğim sensen yakınına gelip seni hissedebilecek miyim onu anlamam gerekiyordu."

KUSURSUZWhere stories live. Discover now