ON DÖRT

181 6 0
                                    

Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Saniyeler içinde zihnimde tahminler yürütmeye başladım. Ne olabilirlerdi? Mitolojik yaratıkları beynimde sıraladım, uçan ejderha, anka kuşu, periler, elfler, denizkızı, sirenler... Bunların hiçbiri bana mantıklı gelmese de, aynı zamanda Olivia'nın ailesi bir peri derlerse şaşırmayacak kıvama gelmiştim.

"David bir melek," dedi annem. Bunu zaten anlamıştım. "Ama Stuart, Caleb ve Olivia koruyucu aileden geliyorlar. Yani Sentorlar'dan."

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. "O da ne demek?"

Sözü babam aldı. "Sentorlar yaratıldıkları ilk zamanlar yarı insan, yarı attı. Belden aşağısı at, yukarısı insana benzeyen bu varlıklar meleklerle yarışabilecek güzellikteydi. Ama ahlak açısından pek iç açısı değildiler. Kalabalık ortamları veya davetleri basıp, kadınları ele geçiyorlardı ve zorla sahip oluyorlardı. Kendilerinden başka kimseyi sevmiyorlardı. Gözlerini sadece kan ve savaş bürümüştü. Bir zaman sonra Tanrı ve Tanrıçalara karşı gelmeye başladılar.

"Zeus durumun kötüye gittiğini ve Olimpos'daki düzenin iyiden iyiye bozulduğunu gördü. Bu kendi suçuydu çünkü evreni yalnız bırakmıştı. Bunu düzeltmenin bir yolunu arayıp durdu. Tanrı ve Tanrıçalar bir plan yapmaya başladılar. Zeus'un meleği Alexander gibi bütün Tanrı ve Tanrıçalar kendi meleklerini yaratmak istediler. Zeus buna karşı çıkamadı çünkü bir şekilde çoğalmaları gerekiyordu. Sentorların yaratma gücü yoktu. Bu yüzden Tanrı ve Tanrıçaların her biri güçlü birer melek yaratırsa onlara karşı açtıkları savaşı kazanabileceklerine inanıyorlardı.

"Bir gece hepsi birer melek yarattı. Her Tanrı ve Tanrıçanın kendine özgü meleği oldu. Kimisi erkek kimisi kadın melek yarattı. Ve Sentorlara en boş bulundukları zamanda saldırdılar. Ormanın derinliklerinde eğleniyorlar, ele geçirdikleri kadınlara sahip oluyorlardı. Tanrı, Tanrıça ve melekleri olabilecek en iyi şekilde onlara saldırdılar ve savaşı kazandılar. Kendilerinden hiç kimseye zarar gelmemişti. Sentorlar'ın ele geçirdikleri birbirinden farklı kadın yaratıkları geldikleri yere gönderdiler. Sentorlar'dan kalanları ele geçirdiler.

"Zeus Sentorlara her zaman hayranlık duyardı. Onların bedeninin ihtişamı, yarı at yarı insan oluşu onu imrendirirdi. Ayrıca çok güzel yaratıklardı. Bu yüzden sağ kalan Sentorların hepsini toplayıp büyük bir davetle onlara bütün halkın önünde bir teklif sundu. Tanrı ve Tanrıçaların meleklerinin koruyuculuğunu yaparlarsa eğer, onlara sonsuz yaşam bahşedeceğini, onları her zaman koruyup kollayacağının sözünü verdi. Sentorların yapacak başka bir şeyi yoktu. Az sayıda kalmışlardı, bir şey yaratma gibi güçleri yoktu ve üreyerek çoğalmaları yüzlerce yıl alırdı.

"Bu yüzden Sentorlar kanlarıyla Zeus'a, bütün Tanrı ve Tanrıçalara ve onların meleklerine bağlılık yemini ettiler. Zeus onlara sonsuz yaşam bahşetti. Aynı zamanda bir at görünümünde olan belden aşağısını istedikleri zaman bir insan vücuduna dönüştürebilme özelliği verdi. Sentorlar ilk başta mecburen bunu kabul etmiş olsalar da, yıllar sonra bunu benimsediler. Her zaman Tanrılara, Tanrıçalara ve koruyuculuğunu yaptıkları meleklere sadık oldular."

"Ve günümüze kadar geldiler," dedim başımı ağır ağır sallayarak. "Yani Liv, Stu ve Caleb Sentor mu oluyor? Yarı insan yarı at mı?"

"Evet," dedi annem. "İstedikleri zaman bu kılığa bürünebilirler ama istemezlerse bunu yapmalarına gerek yok çünkü bu görünümde bile oldukça güçlü yaratıklar."

"Peki bütün bunlardan onların haberi yok mu?"

"Haftalardır ebeveynler olarak toplanıp her gün birkaç saat bunun üstünde konuştuk. David'in ailesi gerçekleri bir hafta önce açıkladılar. David oldukça iyi karşılamış ve bir melek olmasını hemen benimsemiş. Ama diğerleri de bugün öğrenecekler. Sanırım. Şu an belki de onlar da çocuklarıyla konuşuyorlardır."

KUSURSUZWhere stories live. Discover now