17. Bölüm

61.2K 2.1K 2.1K
                                    








Sen geldin öyle uzaktan.
Kalbinde büyüttüğün papatyaları getirdin.
Yüreğine işleyen aşk şiirlerini seslendirdin.
Sen geldin öyle uzaktan.
Bahar geldi dünyama.
Filizlendi gönül bahçemdeki tüm papatyalar!




Kocasına baktığında yüzündeki donuk ifadeyi fark edince kendisi de yüzünü düşürerek ayağa kalktı. Dicle'nin önünde durup elindeki şeye uzandı.

"Önemli bir şey değil Mirhan." dedi cılızlaşmış sesiyle. Daha gelir gelmez, anlamadan dinlemeden hemen bağırmaya meyilliymiş gibi yükseltmişti sesini zat-ı muhterem kocası.

Eline aldığı tespihi avucunun içinde toplayarak sıktı Dila.

"O nedir dedim Dila!" diyerek dişlerini sıka sıka sordu Mirhan. Şu an içten içe beyniyle savaş veriyordu.

"Denizciğim Eymen'in sesi geliyor, bir bakar mısın uyanmış mı?" diyerek ikisini baş başa bırakmak adına kocasına kaş göz etti Dicle. Belli ki önemli bir şeydi ve ikisinin yalnız halletmesi gerekliydi.

Deniz, kaşlarını çatarak yerinden kalktı. Elini Mirhan'ın omzuna bastırırken: "Ben bir oğlana bakayım, sen de az bir sakin ol hele." deyip çıktılar odadan.

Mirhan, oturduğu koltuğun kenarına tutunarak ayağa kalktı. Tam karısının karşısına geçti, keskin bakışları, elini sıkı sıkı kapatmış avucundaydı. Avucunu açarak elini uzattı.

"O elindekini ver Dila. Madem söyleyemiyorsun bakayım hele neyin nesi..." dediğinde ne olduğunu anlamadan Dila, ona doğru yaklaşıp dudaklarına yapıştı. Dudaklarında hissettiği sıcaklıkla avucuna değen soğukluk aynı anda gerçekleşti. Ve bu dokunuşa anında da karşılığını verdi Mirhan. Avucunda sıktığı tespihle de yandan bel boşluğunu kavrayıp daha çok bastırdı kendine.

Önce bir tadına baksın hele sonra hesabını dürerdi. Dila, ona gelmişken geri çevirmek aptallıktı.

Bir de kaç gündür hem aç hem susuzdu bu dudaklara...

Dila, bağırmasının cezası olarak alt dudağını ısırdı. Mirhan, arzulu bir tınıyla inledi. Nefes nefese geri çekilirken zümrüdi bakışlarını, arzudan koyulaşmış amberin en âlâ tonuna dikti. Tespihi bıraktığı eli kaldırıp Mirhan'ın kalbine bastırdı.

"Avucunda tuttuğun şey sana ait." dedi gözlerinin içine baka baka yumuşacık bir ses tonuyla. "Her bir parçası da bana ait." Eline hafiften baskı uygulayarak daha çok bastırdı göğsüne. "Bu tespihe iyi bak Arslanoğlu, bizi hisset, beni hisset. Ve daima buranda taşı..."

Bakışlarını karısının gözlerinden çekip kalbine basılı olan avucuna indirdi. Yavaşça açtığında ise ilk imamesi çarptı gözüne.

D♾️M

Dudak kıvrımları yukarı doğru kıvrılıp içten bir şekilde gülümsedi. Eğilip burnunun ucuna minik bir buse bıraktı hemen.

"İçindekiler ne?" dedi anlamayarak incelemeye başladı.

"Saçım!" diyerek karşılık verdi Dila, omuzlarını kaldırıp indirerek. Kocasının gülümseyen yüzü düşünce, avuçlarını bu defa yüzüne yasladı. "Bakma öyle azıcık ucundan kestim. Bir iki telle olmuyormuş böyle şeyler." diye açıkladı.

Mirhan bu defa dudaklarına indirdi bakışlarını ve tekrar kavradı karısının dudaklarını. Az öncekinden daha hoyrat daha sertti. Dili ağzının her bir köşesine kıvrılırken dişleriyle de ufak ufak ısırıklar bırakıyordu. Kocasının yüzündeki elleri ensesine doğru gitti. Mirhan'ın dokunuşları bedeninde yayılan hissi açığa çıkarıyordu. Aslında bedeni ilk geceden kabul etmişti bu adamı. Unutturmuştu ona kötülükle değen o eli. Yolda yürürken bile yanlışlıkla birinin eli değse anında irkilir, yine o günü hatırlardı. Botan'a dahi nişanlılığının son aylarında elini tutmasına mecburen izin vermişti.

MECRUH (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin