2. BÖLÜM: Aydınlık

96 35 240
                                    

2. Bölüm: Aydınlık

Bölüm Şarkısı: MaNga/Dursun Zaman

*Yıllarca özlemini duyduğum mutluluk senin nefes alışverişinde saklıydı Masal. Sen bir dakika nefes alamadın, ben yaşamayı bıraktım.*

Geceyi silen güneş, güneşi silen ise karanlık. Ve her şeyi yutan devasa ışık. Beyaz, bembeyaz. Kirletmemek için ortaya çıkarmadığımız ruhlarımız gibi beyaz. Babalarımızın, ailelerimizin kanlı el izleri değmesin diye savaş açtığımız her şey o beyazlığın ebedî kalışı için. Ve tüm bu beyazlığa ihanet etmekte simsiyah hayatlarımız.

Yaşamak için ikinci bir şansı olsa insanın, değiştirir miydi seçimlerini? Seçimleri değiştirir mi hayatını peki? Ya da hayat izin verir miydi kararlarını değiştirmeye?

Ömür hayatı hak eden insanlara güzeldi. Ben hiç hak etmemiştim hayatı. Yaşamım hep başka hayatların hikayesini yarım bırakarak geçti. Başkalarının hayatlarının kıyılarında dolanıp durdum ömrümce. Kendime ait bir hayatım olmadı. Var olan hayatın artıkları düştü benim kaderime. Tıpkı sürekli komşunun eskilerini giyen ama asla yeni kıyafet alınmayan, ailenin en küçük çocukları gibi. Doğumumla birlikte öldürdüm ablamı. Belki erken doğum yapmış olmasa Hayel ve kapıdaki korumalar o gün çok az olmasa ablam düşmezdi balkondan. Küçücük çocuk, güneşi düşleyip tutunmak istemiş benim gibi. Belki bu yüzden bu kadar sarıydı saçlarım. O güneşi her zaman anneme hatırlatmak için. Benim güneşimin onu karanlığa ittiğini küçük kalbim çok geç farketti. Fark ettiğinde geceye karıştı ruhum ve bir daha asla güneş doğmadı saçlarımda.

Ablamın eski fotoğraflarından anladığım kadarıyla ablamın saçları benim saçlarıma benziyordu daha çok. Benim saçlarımdaki sarılar onun gözlerinde vuku bulurdu. Karakteri tamamen babamınkiydi anlatılana göre ve belki babama benziyor diye daha çok sevmişti annem onu. Ben ona kendini anımsattığım için sevememişti belki de beni. Oysa Ateş de Kerim Üstün'ün ikinci bir kopyası gibiydi. Fakat çok seviyordu Kerim Üstün oğlunu. Sırf bu yüzden bırakmıştı bu mafyacılık oyununu. Sırf oğlunun elleri kana bulanmasın diye bunu istemediği için bırakmıştı yıllarca kabul ettiği doğruları ve tek doğrusuna sımsıkı tutunmuştu.

Doğa'nın anne ve babası da çok seviyorlardı kızlarını mesela. Hatta şu anda bile şirkette hemen hemen her şey Doğa'nın kontrolünde ilerliyordu. Gözleri kapalı güvenmişleri kızlarına çünkü. Doğa da bu güvene asla ihanet etmemiş ve her adımı en ince ayrıntısına kadar düşünerek yapmıştı. Hepimiz Uzuner Kolejinde okuduğumuz için de hep bir rahat olmuştu Doğa. Ama hiçbir ceza almamıştı. Dersleri de her zaman iyiydi. Ailesi onun için çok önemliydi. Hata yapmak istemiyordu. Okul birincisiydi üstüne üstlük ve istese tıp bile okurdu ama ailesini gururlandırmak istiyordu.

Sevgi sadece bizim aileye yasaklıydı sanırım. Ateş babasının annesini hiç sevmediğini, annesinden beş yıl önce başka bir kadından çocuğu olduğunu ve o çocuğa para verip çocuğu aldırmak istemesini öğrenmişti bir kaç yıl önce. On dokuz ya da yirmi yaşlarındaydı o zaman. Yıkılmıştı. "Babam annemi aldattı ya, annemi!" diyerek bağırıp çağırmıştı ama affetmişti babasını. Kerim Üstün gelmiş oğlundan özür dilemişti çünkü. Seviyordu çünkü babasını her şeye rağmen. Diğer oğlunu ve ilk evladını zerre sevmeyen adam gelmiş ve Ateş'in karşısında ondan özür dilemişti. Koskoca Kerim Üstün'den bahsediyorum, evet. Gelmiş ve oğlunun onu affetmesini istemişti. Oğlunu ne kadar çok sevdiğine ben şahittim. Ateş onun her şeyiydi. Benim de her şeyim olduğu gibi. Sanırım ikimizin tek ve yegane ortak özelliği buydu. İkimizin de bir zaafı vardı ve sanılanın aksine bu bizi zayıf değil bilhassa herkesten daha da güçlü kılıyordu ve bir gün her şey yerle bir olsa dahi Kerim Üstün ile bu özelliğimiz bizi tekrar bağlardı biliyordum.

Ölümden SonraWhere stories live. Discover now