Yirmi Yedi

146 20 9
                                    

Sabahın yedisinde garip bir şekilde enerji dolu uyanmıştım. Gece Johnny'le beraber mutfakta konuşarak geçirmiştik. Ona olanları anlatmıştım. O ben yokken yaptığı planlamalardan bahsetmişti. Saatlerce sohbetin ardından nasıl odama çıkıp uyuduğumu hatırlamıyordum.

Dün gecenin iyi geçmesinden dolayı mutluydum. İlk defa korkularım başıma gelmemişti. İyi bir izlenim bıraktığımı varsayarak yataktan kalktım. Gözüm sürekli saate takılıp duruyordu. Küçük çocuklar gibi heyecanlıydım. Bugün Johnny'le beraber annemin bıraktığı şirkete gidecektik. Düşününce heyecanlanmamam gerekiyordu ama dün geceyi düşünmeden duramadığım için içimi bir kıpırtı kaplıyordu.

Hızlıca banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım, çıkmaya başlayan sakallarımı kestim. İşim bittikten sonra da Johnny'e bakmak için aşağı indim. Mışıl mışıl uyuyordu. Ondan önce kalkmış olmam beni şaşırtmıştı.

Sessizce mutfağa ilerleyip onun her zaman içtiği kahveden hazırladım. Kendime de çay yaptıktan sonra tıkırtılar duydum. Sesin geldiği yöne döndüğümde saçlarını karıştırarak masaya doğru gelen John'u gördüm. Kendimi sandalyeye bıraktıktan sonra esnedi.

"Günaydın." Sesim gür çıktığında şaşkınlıkla gözlerini araladı.

"Günaydın. Nereden geliyor bu enerji?" diye sorduğunda ellerimi kalçama yerleştirip ona baktım.

"Dün geceden geliyor." dediğimde kıkırdadı. Daha sonra ayağa kalkıp mutfaktan çıktı. Bir süre sonra saçları geriye taranmış şekilde geri döndü. Yüzünü de yıkamıştı.

"Kahvaltı edelim sonra da hemen çıkalım." dediğinde ekmekleri kesmeye başlamıştı. Ben de masayı hazırladıktan sonra kahvaltı yapmaya başlamıştık.

"Ne giyeceksin?" dediğinde bunu daha önce hiç düşünmediğimi fark ettim.

"Bilmem. Sen ne giyeceksin?" dediğimde kıkırdadı.

"Sana takım elbise giydireceğim." dediğinde ağzı kulaklarındaydı.

***

Yarım saat sonra duşumu almış, Johnny'nin zoruyla takım elbise giymiştim. En son bu takım elbiseyi babamın cenazesinde giymiştim. Neyse ki hala aynı bedeni giyiyordum. Aynadaki görüntüme baktığımda saçlarım dağınık, göz altlarım birazcık kızarıktı. Dudaklarım da kuruydu. Johnny'nin yüzüme bir ton laf söyleyeceğini biliyordum. Birkaç dakika sonra kapı tıklandı ve içeri elinde bir çantayla geldi.

"Birazdan Ten gelecek. Yüzünü onun düzeltmesini istedim." dediğinde gözlerim büyümüştü.

"Yüzümü mü düzeltecek?" dediğimde her zamanki gibi güldü.

"Göz altlarını demek istedim." diyerek kendisini düzelttiğinde yerimden kalkmak üzereydim. Masadan aldığı parfüm şişesini bana uzattı. Yıllar önce doğum günümde aldığı şişeydi. Hala kullanıyor olmam ondan azar yememe sebep oluyordu. Neden parfüm sıkmıyormuşum, kendime özen göstermiyormuşum, sürekli çöküşte olmaktan bıkmamış mıyım? Kendisi sürekli bakım yapan biri olduğu için beni azarlamaktan zevk alıyordu. Ben parfümü boynuma sıkarken kapı çaldı. Nihayet yalnız kalmıştım. Çekmeceden tarağımı alıp saçlarımı geriye doğru yatırdığımda düzgün durmaları için birazcık saç spreyi kullandım. Normalde bu tarz ürünleri kullanmayı sevmezdim, saçım sonradan çok kötü bir hal alıyordu. Ancak bugün kurallarımın dışına çıkabilirdim.

"Ben geldim!" Neşeli bir sesle Ten odaya daldığında aynadan ona bakıyordum. Arkamı dönüp kollarımı açtığımda koşarak sarıldı.

"Hoşgeldin." Kıkırdadığında geri çekildim. "Ne oldu?" dediğimde maskesini çenesinden çıkartıp cebine koydu.

"Seni böyle görmeye alışkın değilim, ondan güldüm." dedi. "Evet, şimdi. Johnny telefonda birazcık neler yapmam gerektiğini anlattı. O yüzden buraya getirdiği makyaj malzemelerini alabilir miyim?"

Masanın üzerine bıraktığı çantayı ona uzattım. Elimden alıp içindekileri yavaş yavaş dizmeye başladı. Johnny'nin ne ara bu kadar malzeme aldığını düşünmeye başladım. Adını az çok bildiğim bir sürü şey vardı. "Otur bakalım sandalyeye."

Ten'in dediğini yapıp sandalyeye oturdum. Elinde fırçayla göz altlarıma bir şeyler sürdükten sonra parmağıyla sürdü. Yukarı bakmamı da söylemişti. Tavanı izlerken neler yaptığını görememek meraklanmamı sağlamıştı. Daha sonra mırıldandı. Aynı şeyi göz kapaklarıma da yaptı. Burun kenarlarım, çenem ve alnımın bir kısmına da sürdükten sonra elindeki süngerle dağıttı.

"Bana bak ama gözlerini kırpma." dediğinde onun gözlerinin içine bakıyordum. Kahverengi olduğunu gördüğüm toz bir şeyin içine ince uçlu fırçayı daldırdı. Benim detayları çizmek için kullandığım resim fırçasına benziyordu. Kirpik diplerime sürdükten sonra parmağıyla birkaç yeri düzeltti. "Tamamdır." dedikten sonra geri çekildi. Yüzümü süzdükten sonra kaşlarını kaldırdı.

"Bekle kıpırdama." Eline ruj benzeri bir şeyi aldığında kapağını açtığında ne olduğunu görebilmiştim. Johnny'nin zorla sürdüğü nemlendiriciydi. Dikkatle dudağıma sürdüğünde kocaman gülümsedi. "Şimdi tamamdır." dediğinde ellerini beline koyup benim tepki vermemi bekledi. Ayağa kalkıp aynada kendime baktım. Göz altlarımdaki kızarıklar yok olmuştu. Dudaklarım da öncekine göre daha iyi durumda gözüküyordu.

"Teşekkür ederim." Ona yaklaşıp dudağına eğildiğimde beni durdurdu. "Nemlendiricin dağılacak." Omuzlarımı silkip ona birazcık daha yaklaştım. Ufacık bir öpücük bıraktığımda gülümsedi. Eline yeniden nemlendiriciyi alıp dudağıma sürdü.

"Kravat takmayacak mısın?"

"Hayır, sevmiyorum." dediğimde kafasını salladı.

Johnny de odaya geldiğinde parfüm şişesini kafasından aşağı boşalttı. Boğulduğumu belli eden öksürükler bıraktığımda beni odadan dışarıya sürükledi.

"Her şeyi aldıysan gitmeye hazırız."

Telefonumu ve cüzdanımı cebime koymuştum. Alacak başka bir şeyim de yoktu zaten. Hep beraber evden çıktıktan sonra Ten bizimle arabaya binmedi. Pastaneye uğradıktan sonra eve gideceğini söyleyip bize şans diledi.

Johnny direksiyona geçtiğinde rahatlamıştım. İlk defa annemin şirketine gidiyordum. Bu yüzden gergindim. Bu gerginliğin beni ele geçirip hastanelik etmesinden korkuyordum.

Yavaş yavaş ana caddeye giderken güvenli alanımdan epeyce uzaklaşmıştık. Derin nefes alıp vermeye çalışıyor, kendimi rahatlatmak için sürekli zihnimi başka şeylere yönlendirmeye çalışıyordum. Bu çok zordu. Ellerim titremeye başladığında bunun tahminimden daha da zor olduğunu anlamıştım. Aşabileceğimi düşünmüştüm, çok zor derken aşabileceğimden emindim. Annemin iş yeri, benim korkunç geçmişimle yüzleşmem demekti bir bakıma. Oradaki bir sürü insan beni tanıyordu. Annemin bıraktıklarıyla dolu kötü bir yerdi zihnimde. Her zaman bunu inkar etsem de şimdi oraya ayak basacak olmak, benim için bambaşka bir boyuttu.

"Johnny, ya beni hastaneye götür ya da küllüğün altındaki uyuşturucu paketini ver!"

—————

Merhabaaaa!🤍 sizinle yeniden buluşabilmek harika. Umarım bu bölümü sevmişsinizdir.

Yazmak için çokça düşündüm, kelimelerimi toparlamaya çabalaladım. Umarım sizin de beklediğiniz gibi bir bölüm olmuştur.

30. Bölümde final yapmayı planlıyorum ya da 32, henüz bunu planlamadım. Sizin de fikrinizi almak istedim. Sizce ne yapmalıyım?

Yeni bölüm gelene kadar sağlıklı kalın.💖

Drugs | TaetenWhere stories live. Discover now