-KIRIK ZAMANDA YAŞANANLAR-

35 9 0
                                    

       Biraz zaman geçtikten sonra Aybars ağabeyim yorgun bir ses tonuyla konuşmaya başladı:
-Bilirsin ki Barlas bey seni kurtarmak için 4.prensle bir antlaşma mühürledi.Wang So da bunun karşılığında bir daha seninle görüşmeyeceğine, iletişim kurmayacağına dair söz vermişti. Bugün ulakla gönderdiği heybe de bir hançerle not vardı,o hançeri sana saraydayken genç Prensle göndermiş ama almamışsın bu yüzden benden hançeri sana vermem için rica da bulundu ben de reddedemedim.Notun içinde de sadece...
      Dedi ve bir anda ağzından köpükler çıkmaya başladı.Galiba zehirlenmişti ama nasıl?
Ben:
-Ağabey kendine gelesin ağabey uyanasın!
Ağlayarak dışarıya sesleniyordum:
-Ağabeyim iyi değil Hekimbaşını çağırasınız,babama haber veresiniz derhal!
      Alpler içeri girip ağabeyimin halini görünce hemen kafesli çadırı açıp ağabeyimi şifahaneye götürmek için çıkardılar.Ağabeyim elinde bir şeyi sıktırıyordu kafesli çadırdan çıkmadan elindeki şeyi yere düşürdü.Alpler yere düşen şeyi farketmemişlerdi.Çadırdan çıktıklarında eğilip yerdeki beze benzeyen şeyi elime aldım.Üzerinde kılıç simgesi olan bir parçaydı daha net bakınca bir maskenin parçası olduğunu anlamıştım.Ağabeyim Goryeo Krallığı tarafından mı zehirlenmişti?
Gözlerim dehşetle alplerin getireceği haberi bekliyordum.Yalnız ve çaresiz bir şekilde kafesin içinde diz üstü oturmuştum.Saatler geçmişti ama hâlâ bir haber yoktu.Dışarıdan seslerin yükseldiğini duydum iki tane Alp içeri telaşla girip:
-Aybars bey...
         Dediklerinde ağabeyimden bir haber getirdiklerini anladım:
-Ne olmuştur ağabeyime söyleyesiniz.
Alp:
-Aybars bey zehirlenerek can vermiştir,Hekimbaşı elinden geleni yapmıştır lakin ağabeyinizi kurtaramamıştır.
         Başımdan kaynar sular dökülmüştü.Her ne kadar benim gerçek ağabeyim olmasa da bu dünyaya geldiğimden beri benim yanımda duran nadir kişilerdendi onu kendi ağabeyim gibi sevmiştim.Dizlerimin bağı çözülmüştü yere düşmemek için kafesli çadıra tutundum.Tanla hatunun ne kadar zor bir hayatı vardı,şimdi de ağabeyini kaybetmişti.Burada olmuş olsaydı kim bilir ne kadar çok acı çekecekti.
   Başımda duran iki Alp bana bakarak:
-Ataman bey ağabeyinizin ölümü yüzünden sizi kafesli çadırdan çıkarıp çadırınıza götürmemizi söyledi.
              Yavaş adımlarla dışarı kendimi attığım da karşımda dikilen Aybars ağabeyimi görünce kalbim daha fazla bu gördüklerime dayanamamaştı elimle kalbimi tutuyordum,nefesim kesilicek gibiydi derin derin nefes almaya çalışıyordum gözlerim yine istemsizce kapandı acaba bu sefer nerede uyanacaktım?
              Gözlerimi açtığım da çadırımın girişinde yine Açuğ'u elinde ibrikle gelirken gördüm yine o sabaha geri dönmüştüm.İçeri girmek için arkamı döndüğümde Gökbilimci bana bakıp eliyle yanına gitmemi işaret ediyordu.Açuk daha beni görmemişti ,hızlı adımlarla gökbilimcinin yanına gittim.Gökbilimci gülümseyerek:
-Daha demin yaşadıkların da gerçekten yaşandı bunu sana kanıtlamak için saatin ayarlarıyla oynadım bunu ben yaptım ama başka bir zaman saat kendiliğinden değişebilir sana bunu göstermeye çalışıyorum.
           Dediğinde içim öyle rahatlamıştı ki.Aybars ağabeyim hâlâ hayattaydı ben de kafesli çadıra hiç bir zaman gitmemiştim.Kahkaha atarak gökbilimciye :
-Demek bunu sen yaptın öyle mi ama bana taş atan o kadın da kimdi Tanla hatun onun kız kardeşine nasıl bir iftira atmış biliyor musunuz?
Gökbilimci:
-Bunları bilecek kadar güce sahip değilim ama o hançerin ve notun şu an nerede olduğunu biliyorum.
       Dediğinde kaç defadır elime geçemeyen şu notu hemen bulup okumam gerekiyordu.Ben:
-Nerede?
Gökbilimci:
-Şu an büyük ihtimalle Barlas bey okuyordur o notu.
Ben:
-Barlas bey mi şaka mı yapıyorsunuz?
Gökbilimci:
-Hayır,ciddiyim ama merak etme hançeri sana verecek.
Ben:
-Emin misin?
Gökbilimci:
-Evet senin vereceğin cevabı merak ettiği için böyle bir şeyi yapacak.
Ben:
-Demek benim vereceğim tepki için hançeri bana verecek.
      Dedim tek kaşımı kaldırarak.Gökbilimci gitmesi gerektiğini söyleyerek yanımdan ayrıldığında Açuk arkamdan:
-Hanımım orada ne yapıyorsunuz,suyu ben getirdim gelin ve elinizi yüzünüzü yıkayıp kıyafetlerinizi değiştirin.
        Diye bağırınca çadırıma geri döndüm.Elimi yüzümü yıkadıktan sonra kıyafetlerimi değiştirdim.Açuk yüzüme bakarak:
-Hanımım başınızı nereye vurdunuz?
Ben:
-Başımı mı?
Açuk:
-Evet,kurumuş kan var başınız da yara açılmış.
Ben:
-Aynayı getir hemen!
    Aynayı getirip elime verdiğinde alnımda kurumuş kanı görünce kırık zaman da kafesli çadıra girerken kadının attığı taşın açtığı yara neden hala yüzümde duruyordu anlamamıştım, acaba o kırık zaman da başıma gelen olaylardan bazıları da mı benimle beraber bu zamana geçiş yapıyordu?
        Önümde duran suyla yüzümdeki kurumuş kanı temizleyip kıyafetlerimin arasındaki kemerle başımı sardım.Neredeyse iki gündür uykusuzdum ama bu zamanda daha yeni uyanmıştım.Açuğ'a uykum var dediğimde bana şaşkın gözlerle bakıp :"Daha yeni uyanmıştınız acaba hastalığınız size uyku mu getiriyor?"demişti haklıydı sonuçta iki gündür kırık zaman da yaşananları o hatırlamıyordu ,hatırlayan sadece ben ve gökbilimci vardık.Açuğ'a bakıp:
-Haklısın bu hastalık beni baya bir yoruyor dinlenmem gerek.Ben uyurken çadıra kimseyi alma.
Açuk:
-Peki hanımım sizi ne zaman uyandırayım?
      Kısık bir sesle:"gerekirse sonsuza kadar uyuyup bu kabustan kurtulmak istiyorum"dediğimde Açuk:
-Bir şey mi dediniz hanımım?
Ben:
-Ben kendim uykumu aldığım da uyanırım diyordum.
      Açuk tamam diyerek çadırdan çıktı.Ayağa kalkıp çadırın perdesini bağladım ve yatağıma uzanıp yorganımı üstüme çektim.Kendi dünyama geri döndüğümde bu yaşadıklarımı birilerine anlatsam bana inanırlar  mıydı acaba diye düşünürken gülümseyerek gözlerimi kapattım.
                      -29.BÖLÜM SONU-

NEREDEYİM?Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang