a little death (m)

2.5K 138 285
                                    

Turuncu saçlı genç geceyi aydınlatan mavi gözleri ile ara sokağa girdi. Günün yorgunluğu üzerine öyle bir ağırlık vermişti ki, yeteneğini kullanmak bile zor geliyordu.

Yokohama'nın kimsesiz sokaklarında yapayalnız dolaşıyor ve bu yalnızlığını, başkasının yalnızlığını bozmak üzere kullanmak için gözlerini etrafta gezdiriyordu. Şapkasının kenarından sarkan zinciri elinin tersiyle geriye ittirdi ve parlak gözlerini karanlık çıkmaz sokakta gezdirdi. İki yanında yüksek binalar ve paslı yangın merdivenleri vardı, solundaki yüksek bina kalitesiz bir hosteldi ve yanan ışıkların sayısından tahmin ettiği kadarıyla çok da bir müşterisi yoktu.

Sessiz sokakta ayakkabılarının çıkardığı tıkırtı sesleri bile boşlukta yutuluyor gibiydi. İyiden iyiye sokağın sonundaki yüksek duvara ulaştığında, sol tarafına düşen yanan izmarit ile safir gözlerini yangın merdivenine çevirdi. Onu çoktan görmüş olan siluetin tanıdık bir duruşu vardı. Gül kurusu dudaklarının kenarları kıvrıldı ve dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi.

"Lanet olası..." Yeteneğinin kırmızı izleri vücudunu sararken duruşunu hiç bozmadan yangın merdivenine çıktı. Ayaklarını yangın merdiveninden sarkıtmış ve alnını paslı demirlere yaslamış kahveli gencin yanına oturdu. Mavi parlak gözlerini, karanlık kahvelere sabitleyerek konuştu. "Ölü gibi görünüyorsun."

"Öyle olmak istiyorum da ondan." Dazai'nin dudaklarından dökülen sözler, onun her zaman söylediği cümlelerden birisiydi ama hissi... Diğerlerinden çok farklıydı. İntihara meyilli bu çocuk, her gün farklı bir intihar yöntemine kafayı takan bu aptal... İlk kez gerçekten ölmek istiyor gibi konuşuyordu. 

Derin bir nefes alan Chuuya, gözlerini yangın merdivenin paslı demirlerinde ve üzerlerine ışığını düşüren arkalarındaki odada gezdirdi. Duvarları açık yeşil, yerleri tozlu ve yatağı çift kişilikti. Bir 'Mafya Yöneticisi' için fazla ucuz, hatta berbattı. 

"Patron sana yeterince para vermiyor mu? Böyle sikik bir yerde ne işin var?" Dazai'nin karanlık aurası hoşuna gitmediği için sesini elinden geldiği kadar alaylı bir tonda tutmaya çalışıyordu. 

"On sekizime girmek için yeterince berbat bir yer seçmem lazımdı. Bu civardakilerin en kötüsü burasıydı." Paslı demirlerin üzerinde yürüyen örümceği izliyordu, elleri serbest ve bir beklentisi olmadan sadece vakit öldürdüğü aşikardı. 

"Ah, doğru. Bugün 19 Haziran. Acaba uskumrular cidden 18 yıl yaşayabiliyorlar mıdır?" Ellerini arkaya yaslayıp, ağırlığını vererek Dazai'nin duygusuz yüzüne baktı.

"8 ilâ 11 yıl."

"Ne?"

"Uskumrular... En fazla 11 yıl yaşarlar." Gecenin sessizliğini kahkahası ile parçalayan Chuuya, elini Dazai'nin omzuna koydu. "Beyninin içi... Tam bir çöplük, orospu çocuğu."

Omzundaki elin ağırlığı altında hâlihazırda kambur olan sırtı daha da kamburlaştı Dazai'nin. Söylemek istedikleri ama söyleyemedikleri olduğu kesindi. 

"Keşke onu söküp atabilsem... Beynimi yani." 

Şaşkın gözlerini, Dazai'nin yüzüne düşen kahve tutamlara odakladı. Normal bir Dazai, bir dakika içerisinde on alaylı cümle kurabilir ve on iki kez ona sümüklü böcek diyebilirdi. Bugün neden farklı olduğunu sorgulasa da, partnerinin solmuş yüzü içten içe onda acıma duygusunu suluyordu. 

"Oi baksana, doğum günü hediyesi olarak... Ne istiyorsun? İllâ almam gereken bir şey olmasa da olur, yapmamı istediğin... Bir şeyler var mı?" Düşünmeden, tamamen acıdığı için dudaklarından dökülen sözlerin ardından hızla ona döndü, Dazai. Kahve gözlerindeki karanlık, birkaç parıltı ile aydınlanmış ve yüzünde yeşermeyi bekleyen bir gülümseme ifadesi belirmişti. 

Waves | SoukokuWhere stories live. Discover now