XVIII

141 19 0
                                    

708 Kelime.

İyi okumalar...

"Benden hep böyle kaçacak mısın?"

Rüzgar, Seth'in asasının ucundan fırlayan kırmızı ışık huzmesini kıl payıyla savuşturup, üst kata çıkan merdivenlere doğru koşmaya başladı. Kalbi kulaklarında atarken tam merdivenlere varıp tırmanmaya başlayacağı sırada soğuk yüksek ses yeniden kulaklarına doldu.

"Yorgunsun. İlk karşılaşmamızda bile seninle yerleri süpürdüğüm halde şimdi şavaşmaya çalışmanın manası ne?"

Rüzgar arkasına dönüp, koridorun ucunda beliren, arkadan vuran ışıkla yüzü gölgelenmiş boynuzlu figüre doğru konuştu.

"İlk karşılaşmamızda seni hafife aldım ve dikkatsiz davrandım. Bu bir daha olmayacak."

Seth duyduklarıyla yüksek sesli bir kahkaha atmaya başladığında, Rüzgar asasının ucundan elma büyüklüğünde bir ateş topunu adama doğru fırlatıp, peşinden ardına bile bakmadan merdivenleri tırmanmaya başladı. Adam haklıydı. Pek bir şansı yoktu. Enerjisi zaten dibe vurmuşken kalkıp onun seviyesinde bir varlıkla dişe diş savaşamazdı. Tek güvenebileceği ona üstünlük sağlayabileceğini düşündüğü beyniydi. Direkt bir saldırı işe yaramayacağından o da dolaylı yolu deneyecekti. Ancak bunun için var olan enerjisini mümkün olduğunca idareli kullanması şarttı.

Üst katın zeminine adım attığında geri dönüp ardında bıraktığı karanlık hole kısa bir bakış attı. Boştu. Açıkçası bu manzara onu boynuzluyu burnunun dibinde bulması ihtimalinden daha çok korkutmuştu. Onu gözden kaybetmişti. Nerede olduğunu veya nereden çıkacağını kestiremiyordu.

Nefesini kontrol altına alıp, sessiz adımlarla ahşap üzerinde ilerlemeye başladı. Bir yandan da kulaklarını en ufak bir tıkırtıyı bile yakalayabilmek için dört açmıştı. Çıt çıkmıyordu. Şu anda içinde bulundukları han Rory ile gittiklerinden farklıydı. Ancak bu kadar ses çıkardıktan sonra kimsenin odalarından çıkmamış olması onu biraz şaşırtmıştı. Aklına mantıklı gelen iki senaryo vardı. Ya han kendileri dışında bom boştu, ya da Estrelda'nın oğlu odalarda kalan her bir konuğu tek tek katletmişti.

Bu düşünce koskoca Kara Cadı'nın bile içini ürpertmişti. Onu ürperten ölüm değildi tabii, hayır. Sorun, Estrelda hakkında duyduğu rivayetlerdeydi. Bunlardan biri onun bir "Ölü Yürüten", halkın deyimiyle de "Kuklacı" olduğuydu. Ölü Yürüten'lik bir cadının sahip olabileceği bir yetenek değildi. Becerileri doğanın sunduklarıyla kısıtlanmışken, ölüyü diriltmeyi bırak, ölümden sonraki boyutla iletişim kurabilmeleri bile onlar için başlı başına zor bir görevdi. Eski anlatılarda bu sanatın praktisyenlerinin cadılardan tamamen farklı bir ırk olduğu yazılıydı. Fakat bu tür Azathoth'un düşüşüyle yer yüzünden silinmişti. Üç yüz yılı aşkındır da hiç kimse tarafından görülmemişlerdi. Öyle ki, aslında gerçekten var olup olmadıkları bile şüphe götüren bir gerçekti. Kara Cadı halk rivayetlerine inanan bir tip değildi tabi. Ancak yine de beyninin gerisini kemiren endişeye mani olamıyordu. Ya söylentiler gerçekse? Ya oğlu da kendi gibi bir Ölü Yürüten idiyse?

Koridor boyunda uzanan odalardan gözüne kestirdiği birine doğru ilerlerken bu düşünceyi kafasının gerisine itmeyi tercih etmişti. Odaklanması gerekti. Dikkatini kaybedip gardını düşürdüğü anda Seth tarafından avlanacağının bilincindeydi.

Üzerinde karar kıldığı kapının önüne vardığında asasını kapının kilidine doğrulttu. Değneğin ucuna yerleştirilmiş mücevherden sönük gri bir ışık yayılmış, bununla beraber önündeki kapının kilidinden ufak bir klik sesi duyulmuştu. Rüzgar değneği hala elinde hazır bir şekilde sol elini tokmağa atıp çevirdi ve kapıyı geriye doğru iteledi.

"Rüzgar!"

Seth'in nefesini ensesinde hissettiğinde asası sertçe savurup arkasına döndü. Fakat koridor bomboştu.

"Rüzz-garr."

Bu sefer ses sol tarafına doğru uzanan bölümden gelmişti. Fakat sesin sahibi hala görünürde yoktu. Rüzgar'ın da çok iyi bildiği üzere boynuzlu kendisiyle oynuyordu.

"Bana iyi bir duello sözü vermiştin unutma!"

Rüzgar bu sefer sırtı dönük olduğu odadan yankılanan sesle tam arkasını dönecekken nereden geldiği belli olmayan beyaz bir enerji dalgası vücuduna çarptığında kendini holün duvarına doğru uçarken buldu.

"Hadi ama!"

Düştüğü yerden kalkar kalkmaz kendine doğrultulmuş asadan mavi bir şimşek yüzüne doğru akmaya başladığında son anda o da kendi asasını kaldırıp, aynı şekilde, fakat enerjisi düşük olduğundan rengi biraz daha mat bir şimşekle karşılık verdi.

İki asadan fırlatılan şimşekler birbirleriyle kesiştikleri noktada yüksek bir çatırtı sesi çıkarıyor, bu birleşmeden doğan ufak közler, ve tıpkı musluktan akan bir suyun zemine değer değmez birkaç damlasının kenarlara sıçraması gibi sağa sola fırlayan ince şimşek parçaları koridoru aydınlatıyordu.

"Canını yakacağım."

Rüzgar boğuk çıkan hırıltılı bir sesle karşılık verdi. "Geber."

.

Seth hiç yorulmamışçasına kahkahalar atarken Rüzgar titreyen koluyla asasını bile zor tutabiliyordu. Ellerindeki değneklerin uçlarını birbirine kenetleyen enerji tıpkı iki mıknatıs gibiydi. Güçlü olan enerji diğerini geri geri itiyordu. Rüzgar git gide kendi tarafına yaklaşan çatırtıdan ve üzerine atlamaya başlayan ufak közlerden karşısındaki adamı zar zor seçebiliyordu. Şimşeğin kendisininkini tamamen delip geçerek asasının ucuna ulaşması her şeyi bitirirdi. Lanet olsun ki bu türde bir enerji huzmesi nesneyi parçalara bile ayırabilirdi.

.
.
.

Duello daha bitmedi ama burada keseyim dedim. Diğer yarısını da gelecek bölümde anlatırım. Buraya kadar nasıldı beğendiniz mi?

KARA CADI (BxB)Where stories live. Discover now