IX

235 36 2
                                    

 İyi okumalar...

"Burada dur."

 Rory Rüzgar'ın aniden yükselen sesiyle atın dizginlerini çekti. 

 "Biraz saat mola verelim."

 Rory başıyla onaylamasının ardından atın üstünden inip elini uzatarak genç cadının da inmesine yardım ettikten sonra gözleriyle çevreyi taradı. Hava kararalı çok olmuştu. Gümüşümsü ay başlarının üzerindeki birbirlerine kenetlenmiş, yapraklarından yoksun dalların arasından sızıp çamurlaşmış toprağa düşüyordu. Yağmur bir saat önce durmuştu fakat soğuk rüzgar her estiğinde yukarılarındaki dallar sallanıp üzerlerinde birikmiş damlaları üstlerine döküyordu. Genç adam kendisinden üç dört metre ötede yan devrilmiş bir kütüğün üzerinde oturan yoldaşını izledi. Ay ışığının düştüğü yüzü eski tanrıların heykellerini andırıyordu. Kendine bakıldığını fark eden cadı başını çevirip şövalyeyi süzdükten sonra eliyle yanına gelmesini işaret etti.

 Genç adam denileni dinleyip kütüğe oturduğunda cadı belindeki çantasından ufak bir şişe çıkarıp bunu yanındaki adama uzattı.

 "İç!"

 Şövalye tereddüt ettiğinde cadı şişeyi kapıp bir yudum içtikten sonra adama geri verdi.

 "Gördüğün gibi zehir falan değil. Sadece yolculuk boyunca uykusuz kalıp attan düşerek gebermemen için."

 Genç şövalye başıyla onaylayıp şişenin geri kalanını kafasına dikti. Bunu gören cadı "aferin" demesinin ardından gözlerini kapatıp yüzünü aya çevirdi. Rory transa girmiş gibi hiç hareket etmeden oturan Rüzgar'ın sevimli yüzünü bir süre izlemesinin ardından düşündü. Şu anda onu öldürse onu kimse durduramazdı. Genç adam botunun içine soktuğu hançerine uzandı. Cadıyı öldürürse panzehirini alamayacağı için kendisinin de bir süre sonra öleceğini biliyordu. Sonuçta ona kanın kendi isteği üzerine verilmediği sürece panzehirin etkili olmayacağını söylemişti. Fakat bu onun umurunda bile değildi. Hayatındaki tüm bencilliklerden imparatorun mührünü boynuna astığı gün vazgeçmişti.

 Hançeri elinde oynattı. Hızlı bir darbeyle her şey hallolurdu. Hayatı pahasına korumaya yeminli olduğu imparatorunun da böylece en büyük düşmanlarından bir kişi daha eksilmiş olurdu değil mi! Hançeri tutan elini havaya kaldırdı fakat diğer bir düşünceyle eli kucağına geri düştü. Rüzgar şu anda savunmasızdı. Gerçekten de savunmasız birini öldürecek kadar onursuz olabilir miydi? Ama Kara Cadı zaten onlarca sivile saldırıp öldürmemiş miydi? Gözlerini elinde tuttuğu hançerden kaldırıp ayın ışığıyla yıkadığı yüze çevirdi. Huzurlu görünüyordu. Uzanıp sert gece rüzgarının gözünün önüne düşürdüğü saç tutamını tutup geri çekti. Gözleri kapalıyken Rüzgar ona çocukken oynadığı küçük çocuğu daha çok anımsatıyordu. Zira gözleri şimdi o zamanlarda taşıdığı masumiyetin aksine nefret ve öfke ile dolulardı. 

 Ailenin tek çocuğuydu. Hep bir kardeş istemesine karşın orduda görevli babası ve ebelik yapan annesi ikinci bir çocukla baş edemeyeceklerini çok iyi bildiklerinden bu dileği hiç gerçekleşmemişti. Yaşıtlarıyla oynamaktan zevk almadığından dolayı vaktini onun tabiriyle macera peşinde koşarak harcamayı seven çocuğun hayalleri ormanda her zamankinden daha derine gittiği o gün gerçeğe dönüvermişti. 

 Normalde kimsenin muhatap olmadığı, ormanın ıssız bir köşesinde kendi başlarına yaşayan tuhaf Korniard ailesinin küçük oğullarıyla tanıştığı o gün hayatı değişmişti. Artık birlikte oynayabileceği, bildiklerini öğretebileceği ve koruyabileceği kendine ait küçük bir kardeşi olmuştu.

 Rory gözünden ılık bir yaş damlası akıp yanağını ıslatırken uzanıp Rüzgar'ın alnına küçük bir öpücük kondurdu. Şimdi dönüşmüş olduğu canavardan her ne kadar nefret ediyor olsa da, bir zamanlar kardeşi olarak gördüğü ve koruduğu bu çocuğa şimdi nasıl zarar verebilirdi ki? 

 Bıçağı botunun içine geri sokup gözlerini kuruladıktan sonra duruşunu düzeltti. Gerçek anlamda yüzleşecekleri bir gün gelecekti. Kara Cadıyı işte o zaman öldürecekti.

*

 Rory'nin bıçağını botuna sokmasının arasından çok geçmeden Rüzgar gözlerini açıp vücut pozisyonunu bozdu. Yola koyulma vakti gelmişti. Genç şövalye atı hazırlamaya giderken Kara Cadı arkada kalıp izledi. Yüzüne memnun bir ifade hakimdi. Bu gece genç adamı denemişti. İleride işler yokuşa çıkarsa ona güvenebileceğinden emin olmalıydı. Tabii saf yol arkadaşı tahminlerini doğrulamış, sözde hazırlıksız bir anında kendisini öldürmek gibi saçma bir denemede bulunmamıştı.

 Az sonra Rory kendine seslendiğinde düşüncelerinden sıyrılıp, gölgelere karışmış, üzerinde kıvırcık sarı saçları ay ışığında parlayan bir adam oturuyor olmasa görmekte bayağı zorlanacağı ata doğru yürüyüp, kendine uzatılan eli tutarak eğere atladı. Bu hızla yol aldıkları takdirde yarın bu saatlerde Kızıl Balçık'a varmış olurlardı.

Aksiyonlu bölüme çok az kaldı :D

KARA CADI (BxB)Where stories live. Discover now