Saklambaç

264 15 4
                                    

Heyecan , korku , sevgi , utanç ve şevhet , bu beş duygu beraber kelebek hissini oluşturuyordu. Her yerde bahsedilen o muhteşem his. Rivayetlere göre , bu hissin asıl sebebi kendini koruma içgüdüsüymüş. Ve yanlış kişiden hoşlandığımızı gösterirmiş.

Ben buna hiç bir zaman inanmamıştım. Kim bu kadar masalsı bir şeyi kötüye yorardı ki ? Ben yormazdım. Tıpkı başıma geleceğine inanmadığım gibi.

Bu hissin  hep kitaplarda okuyacağım bir şey olacağını sanırdım.  İnsanın hoşlandığı kişiyle beraber olması yada hoşlandığı kişininde ondan hoşlanması benim için çok uzak bi ihtimaldi. 

Ta ki şu ana kadar... Gözleri ışıldayarak bana bakıyordu  Claus. Savaşın ortasında , yabancı olduğum bir evrende aşık olmak. Bu en son isteyeceğim şeydi . Ama bir  kere olmuştu. 

Şimdi karşımda oturan genç adama bir cevap vermem gerekiyordu. Kalbim göğüsümü döverken , ben henüz konuşmayı  öğrenmemiş bir bebek gibi kalmıştım. Kelimeler aklımda dönüyor  ama dilimin ucuna varamıyordu .

Claus'un beklenti dolu gözlerine baktım. Ilk defa bana bu kadar dürüst davranıyordu belkide. Yada ben ilk defa doğru dürüst gözlerine bakmayı akıl edebilmiştim. İnsan bu gözlerden kendini nasıl mahrum bırakır  ? Heleki böyle güzel bakarken?

Hep en güzel anlarda  donup  kalırdım ama bu şuan yapmam gereken son şeydi. Heycanımı  bir kenara bırakıp konuşmak için dudaklarımı araladım. Defalarca tekrarlandı bu  durum. Kelimeler aklımda 'Bırak bizi!' Diye bağırınıyorken ben konuşamıyordum .

Claus'un sarı gözlerindeki bakış mahmurlaştı.  Içine biraz ihtiyat karıştı ve anlayış doldu. Dakikalar birbirini kovalamıştı. Ben dudaklarımı açamayınca , o açmaya karar verdi.

"Hemen cevap vermek zorunda değilsin Selest. Biraz , yani istediğin kadar , düşünebilirsin. Cevabın hazır olduğunda seni bekliyor olacağım."

Nazik sözleri yüreğime işlemişti. Evet düşünmem gerekliydi  ama cevabım zaten netti.  Yinede konuşmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Üzerimdeki heyecan bulutu yavaşça dağılmaya başladı. Ve his gözden kaybolana kadar gözlerimi kapatıp ard arda nefesler aldım. Göğüs  kafesim  inip kalkarken , ciğerlerim Claus'un kokusuyla bayram şenliğine girmişti.

Sonunda sakinleşip ağzımı araladım. "Cevabım  Evet. " dedim . Caymadan hemen önce. Hâlâ kapalı olan gözlerimi gelen cevapla araladım.

"Neye evet? İçeriye gelmeyeyse  bencede evet. Dondum  resmen." Atina karşımda soğuktan titriyordu. Bense şaşkındım. Arkadaşımın iri kıyımlı gözlerine bakıp sordum. "Claus nereye kayboldu?"

Tek kaşı kaldırılmış bir yanıt aldım. "Içeri girdi az önce  de neden ? Yoksa bir şey mi konuşuyordunuz ? Odun  herif ya. Seni bırakıp girmiş görüyomusun . " Atina  bir yandan  koluma yapışıp  beni ayağa kaldırmaya uğraşırken bir yandan da abisine cıklıyordu. 

"Yok yok ben bu çocuğa centilmenlik öğretmeliyim  bu böyle olmaz."

O hâlâ konuşuyor bense dinliyormuş gibi yapıyordum.

Içeriye adım  attığımızda herkes salona toplanmış hararetli hararetli konuşuyorlardı.

"Uzun lafın kısası  , Perodan'ın bir gurup askeri , babamı canları sıkıldığı için katletti. Mahkeme heyetine başvurduk . Teker teker bütün Serus'daki . Hepsinden aynı sonucu aldık. Hiç biri Perodan'ın askerlerine ceza kesmedi.

Ceza kesmedikleri  gibi bize yardımda etmediler. En başlarda ben çalıştım.  Temizlik yaptım,  çöp topladım , garsonluk yaptım. Hatta iki işte birden çalıştığım  bile oldu.

Anka - AteşWhere stories live. Discover now