otuz altı'

7.9K 696 247
                                    

önceki bölümleri okuyun.

[Yazar]

Milyarlarca hayat vardı, her saniye geçtikçe biri bitiyor ve başka bir yerde biri başlıyordu. Bitişin olduğu yerde duygular negatifken başlangıcın olduğu yerde pozitifti. Hüzün, huzur, üzüntü, sevinç... Herkes aynı anda farklı yerlerde bambaşka duygular yaşıyordu ve insan durup düşünmediği sürece bunun farkına varamıyordu.

Şimdi mutluysanız, mutsuz olan kişiler ne yapıyordu? Neredelerdi, neden mutsuz hissediyorlardı?

Ya da mutsuzsanız, diğerleri nasıl mutlu oluyordu? Bunu nasıl başarıyorlardı? Onlara verilip de size verilmeyen neydi ki?

Bu soruların cevabı farklıdır her insana göre. Birbirine benzeyen birkaç yorum olacağı gibi birbirinden farklı birçok yorum da olacaktı... Bazılarınız durup uzunca bunun hakkında düşünecek, bazılarınızsa bu satırları henüz okumadan geçecekti.

Hayat neydi, gerçekten? Kendimizi yorucu günlerin ağır temposuna kaptırmış gidiyorduk da, durup nefes aldığımızdaki o gariplik ne anlama geliyordu? Tempoyu bir kenara bırakıp derine, en derine indiğimizde ve hayatı sorguladığımızda elimizde ne var ne yoksa fark ediyorduk. Ne vardı peki elimizde?

Kimimizin sıcakkanlı dostları, kimimizin destekçi ailesi, kimimizin yalnızlığı, kimimizin başarısı, kimimizin yenilgisi, kimimizin bizi anlamadığını düşündüğümüz ailesi, kimimizinse düşmanları vardı.

Pekâlâ, biz orada mıydık? En önemlisi de buydu, tüm bunların yanında kendimiz orada mıydık? Başkalarını sevdiğimiz gibi seviyor muyduk kendimizi, başkalarına verdiğimiz önem kadar veriyor muyduk kendimize önem? Başkalarını düşündüğümüz kadar düşünüyor muyduk kendimizi? Yoksa, çoğu insan gibi hayatın yoğun temposuna kapılıp gidiyor ve durup nefes almayı, dinlenmeyi unutuyor muyduk?

Peki ya onların arkadaş grubu, Jimin ve arkadaşları? Her birinin apayrı hayatları vardı. Yoongi'nin ailesi onu desteklerken, Taehyung'un ailesi onu yarı yolda bırakmıştı. Jeongguk ailesiz bir şekilde bir başına büyürken, Kei'nin ailesi onu prensesler gibi büyütmüştü. Seokjin yeteneklerini sergileyip kendi işini kurarken, Yein kendinde ekstra bir yetenek bulamamış ve tek çare olan okumayı seçmişti. Hoseok etrafa neşe saçıp kendince eğlenirken ve her şeye fazla kafa yormazken, Namjoon tüm olaylara ciddiyetle yaklaşmayı seçmişti. Jimin kendi aleminde takılıp dostlarıyla zaman öldürmekten keyif alırken, Sujeong...

Onun öldürecek pek bir vakti kalmamıştı.

Kışı ilkbahara bağlayan aylardan birinde, oldukça soğuk bir gecede kalabalık olan arkadaş grubu sokakta gürültülü bir şekilde ilerliyordu. Arabaları olmasına rağmen yürümeyi seçmişlerdi, yolu olabildiğince uzatmayı ve daha çok vakit geçirmeyi. Nereden nereye geldiklerine durup baktığında insan, gülümsemeden edemiyordu. Yıllar birbirini kovalamıştı, küçük çocuklar büyümüştü, hepsinin bir hedefi oluşmuştu. Kimileri hedeflerine oldukça yakındı, hatta bazıları gerçekleştirmişti bile. Bazılarıysa oldukça uzaktı, hedeflerini gerçekleştirme izinde henüz yolu yarılamamışlardı bile. Ama zaman ilerliyordu, kimin ne kadar vakti vardı kimse bilmiyordu. Kimsenin hiçbir şeyden haberi yoktu, iki dakika sonrasında neler olacağını kesin olarak kimse söyleyemezdi.

Bu soğuk havada biraz olsun ısınmak isteyen gençler çifterli olarak sarılmışlardı birbirlerine. Hoseok ve Yoongi, Namjoon ve Seokjin, Jimin ve Kei, Yein ve Sujeong, son olaraksa Jeongguk ve Taehyung. Hepsinin yüzünde bir gülümseme vardı, hepsinin duyguları bu gecede ortak bir yerde buluşmuştu. Saatler sonra hepsi birbirinden farklı duygular yaşayacaklarının farkında bile degillerdi.

"Baksanıza, burasını özlemişim gerçekten. Bence daha önce dönmeliymişiz Jeongguk, daha önce dönüp bu duyguyu daha önce tatmalıymışız."

"Mutlu musun?"

"Ne kadar mutlu olduğumu kelimelerle bile anlatamam, ya ne diyeceğimi bilmiyorum gerçekten! Sizi çok özlemişim çocuklar!"

Sokakta kalabalık olan arkadaş grubunun kıkırtıları yankılanmıştı. Taehyung âniden durup herkesin durmasını sağlamış ve kimsenin beklemediği bir hareket yapıp Jeongguk'un yakalarından tutup onu kendine çekmiş, dudaklarıyla dudaklarına kapanmıştı. Taç yaprakları garip ve heyecan dolu nidâlarını sokağın ortasına bırakırken geriye kalanlar gülmekle yetinmişti. Taehyung sesli bir biçimde dudaklarını Jeongguk'un dudaklarından ayırdığında Jeongguk sırıtarak sevgilisine bakmıştı.

"Jeongguk, bir an önce evimize gitmeye ne dersin?"

"Harika olur derim."

"Pekâlâ, geç olmuştu zaten. Ben emaneti teslim edeyim."

Yein, Sujeong'un elini bırakmadan boştaki elini paltosunun cebine atmış ve Jeongguk'un ev anahtarını çıkarıp ona doğru uzatmıştı. Jeongguk ve Taehyung ev anahtarlarını kaptıkları gibi yanlarındaki eşyalarını sırtlanmış ve arkadaşlarına veda etmişlerdi. Tam gidecekleri sırada Taehyung durmuş, biraz düşündükten sonra valizini yere koymuş ve gitmek için arkasını döndüğü arkadaşlarına doğru dönmüştü. Gülümseyerek koşmaya başlamış, Sujeong'a ilerleyip kucağına atlamıştı. Filizlenen taç yapraklarının diğer üyeleri de onlara katılırken sokakta bu çiçek grubunun kıkırtıları yankılanmıştı bu defa.

"Sizi çok seviyorum, iyi ki sizinle tanışmışım. Bundan sonra sizinle olacağımız için çok mutluyum."

"Taehyung, fazla oyalanmadan gidelim lütfen sevgilim! Kıçım buz tutmak üzere..."

"Al benden de o kadar abi ya, hadi artık neyi bekliyoruz!"

O gece her bir çift ayrı bir yöne dağılmıştı. Her birinin attığı adım altın değerindeydi, birlikteliklerinden adım adım uzaklaşmış ve eksikliğe doğru ilerlemişlerdi farkında olmadan. O gece bu güzel gruptan yalnızca bir kişinin başına bir şey gelse bile, geriye kalan herkesin hayatı ciddi anlamda etkilenecekti.

Özellikle, Jung Yein'in.

Teacher's Babe | tae + ggukWhere stories live. Discover now