25-savaş

593 41 23
                                    

İşte o gün gelmişti.

Savaş...

Savaş ne çok anlam geliyor benim için. Bir savaşta kazanan olmazdı. İki tarafta kaybederdi. Ve bu kayıplar en değer verdikleri iz bile olabilirdi. Bir kaç saat sonra savaş başlayacaktı. Granger haber getirmişti hogwartsa. Bizde öğretmen olarak oradaydım zaten.

Şuan diğerler öğretmenler koruma klkanını güçlendirmekle meşgul. Aptallar. Ona zaman harcayacaklarına sevdikleri ile vakit geçirmeliler. O duvar zaten yıkılacak illaki.

Ceketini giyen alberta kaydı gözlerim. Yaşama amacım. Hayatım. Herşeyim. Ya onu savaşta kaybedersem.

Peki thedore? Milenenin karnı burnunda. Bu sebeple onu çok güvenli bir muggle kentindeki bir eve sakladık ancak ya thedore ölürse? O çocuk babasız kalacak...

Peki ya pansy? Daha hamile olduğunu dracoya bile söylemedi. Onu durdurmaya çalıştım. Yalvardım. Lütfen milenenin yanında kal dedim. Ama beni dinlemedi. Aslında bayadır hamile. Tam 7 ay. Ancak draco işlerle meşguldü. Şu savaş için son 7 aydır deli gibi gece gündüz demeden hepimzi çalıştık. Karnını ise basit büyüler ile gizledi. Zaten birbirlerini pek görümüyorlardı.

Draco ise- onu en son ne zaman gördüğümü bile hatırlamıyorum. Babamın saçma sapan işleri ile uğraşıyordu. Yine...

Ben ne yapacağım peki. Evet Albert ile evlendik. Tamam ama ondan sonra neredeyse yatmadan yatmaya görüşmüştük. Okuldaki işler ile savaş ile ilgili işler ikimizi de oldukça yoruyordu. Bu sebeple odaya girer girmez uyuyorduk.

Öte yandan pansy çocuğunun vaftiz annesi olarak milene yi görevlendirmişti. Onun yaşayacağı kesindi. Umarım en azından guruptan bir kişi ölmez de milene ye yardımcı olurdu.

Derin bir nefes aldım ve alberta döndüm. O da bana bakıyordu. Gözyaşlarını daha fazla tutamayarak koşarak ona sarıldım.

Hıçkırıklarımın arasında konuşmaya çalıştım.

"Albert! Ya ölürsen!"

"Ölürsem herşeyim senin olacak güzelim. Ölürsem tüm ruhum senin. Ve sende hayatına devam edeceksin. Sadece mezarima ziyarete gelmeyi unutmadan olurmu?"

"Albert! Saçmalama. Senden sonra hayatıma nasıl devam edeyim?"

Hıçkırıklarımız odayı doldururken kapı çalınıp açıldı. İçeriye profösör MCgoncall girdi.

"Ön bahçede toplanıyoruz" dedi soğuk sesiyle.

Gözyaşlarını sildim ve belkide son kez sevdiğim adamın dudağına öpücük kondurdum.

"Snei seviyorum!"

"Seni seviyorum!"

Derin bir nefes daha alarak kapıya yöneldim. Ön bahçeye girdiğimizde tüm üst sınıf öğrenciler ve tüm öğretmenler bahçedeydi. İçeri girmemizle bütün bakışlar bize döndü. Sirius ta oradaydı.

Koşarak gidip ona sarıldım.

"Sirius.."

"Şşşşşhhh sakin ol güzelim. Karşı taraflardayız. İkimizden  biri ölecek. Belkide ikimzşde. Ama bunu kabullen."

"Sirius sana yemin ederim asla ama asla sana asa doğrultmayacağım. Söz!"

Herkes birbirine sarılıp ağlıyordu. Siriusun göz yaşlarını sildim ve ondan ayrıldım.

Buraya doğru gelen Karabulutlar ile ölüm yiyenlerin yaklaştığını anladım. Herkes birbirlerine yakın bir şekilde dizildi merdivenlere.

"Ahhh sevgili hogwarts halkı. Beni özldeinizmi?"

Malfoyların prensesiWhere stories live. Discover now