20

408 40 4
                                    



Seonghwa

Hayatımdan ciddi anlamda nefret ediyordum. Bir insanın hayatı hep mi sıradan olur?
Yat-kalk-okula git.
Bu üçlü beni çok sıkmıştı artık.

Yine boş boş evde otururken çocukluk arkadaşım olan Jungwoo beni arayıp, buluşmak istediğini söylemişti.
Zar zor da olsa yataktan kalkıp hazırlanmaya başlamıştım.
Buluşma yerinin konumunu atan Jungwoo, artı olarak yanında bir arkadaşının ve erkek arkadaşının da geleceğini söylemişti.

Konuma doğru yürürken kafamda bir sürü düşünce vardı. Bu aralar hayatımda hiçbir şey iyi değildi. Ailem yeni boşandığı için devam eden bir gerginlik vardı ve bu beni geriyordu. Ayrıca ikiside taşındığı için şu an evimde tek kalıyordum ve bu bana çok fazla sorumluluk ekliyordu. Artı olarak bu durumu kimseye anlatamadığım için de daha fazla sıkıntılı hissediyordum kendimi.

Konuma geldiğimde içeri girdim ve Jungwoo'nun yanına ilerledim. Birbirimize sıkıca sarılırken Lucas'ı süzmüştüm. Bu çocuk her gördüğümde daha da yakışıklı oluyordu. Korkunç.

Lucas tabiri caizse resmen üzerime atlamış ve sıkıca sarılmıştı. Onun bu haline gülerken herhangi bir yere oturmuştum.
"Arkadaşım da şimdi gelir."
Kafamla onu onaylayıp önümdeki menüde gözümü gezdirdim.
"Selam biraz geç kaldım."
Tanıdık sesle kafamı istemsizce kaldırmıştım.
Bu Minho'yu.
Bana şaşkınca bakarken onu umursamayıp menüye bakmaya devam etmiştim.

Menüden bir şeyler sipariş ettikten sonra Jungwoo konuşmaya başlamıştı.
"Minho benim lise birdeki arkadaşım. Okulumu değiştirince ayrılmak zorunda kaldım ama arkadaşlığımız hâlâ mükemmel devam ediyor, dimi?"
Minho'ya doğru dönerken o da sadece kafasıyla onaylamıştı.
"Lucas'ı zaten biliyorsun. Sevgilim."

Hemen onu durdurmuştum.
"Lütfen tekrardan nasıl tanıştığınızı anlatma. Artık ezberledim."
Üçüde bana gülünce bende gülmüştüm.
O arada siparişlerimiz gelmişti.

"Eee Seonghwa senin nasıl gidiyor? Çok sessizsin bir şey mi oldu?"
Jungwoo'nun endişeli sesine yüzümü ekşitmiştim.
"Ay sanki bir şey olsa kahramanım olup beni kurtaracaksın."
"Olurum neden olmayayım salak?"
'He he' anlamında bi hareket yapmıştım.
"Lan ciddi soruyorum söylesene nasıl gidiyor hayatın."

Önümdeki içecekten birkaç yudum aldım.
"Aynı. Yat, kalk, okul. Başka ne olsun?"
Göz devirmişti.
"Çok gıcık bir insansın."
"Senden almışım bu özelliğimi."
"yah! Sevgilim gıcık değil."
Lucas'a orta parmağımı gösterince gözlerini devirmişti.
"Arkadaşların nasıllar, ne yapıyorlar?"

"Hiç bir şey. Bang Chan kendine flört buldu. Tabi daha ne olacak belli değil ama..."
Son sözlerimi Minho'ya bakarak söylemiştim.
"Aaaaa o kas yığını, asosyal nasıl buldu kendine flört. Ayrıca onun standartları çok yüksek değil miydi? Nasıl biriyle biri?"

Tam ağzımı açıp bir şey söyleyecekken Minho araya girmişti.
"Hongjoong ile beraber."
Jungwoo ve Lucas birbirine şok içerisinde bakarken bende göz ucuyla ona bakmıştım. Şu an ondan o kadar uyuz oluyordum ki...

"Nasıl ya? Bang Chan Hongjoong'u ya da Hongjoong Bang Chan'ı nerden bulmuş ki?"
Jungwoo önündeki keki yerken konuşmuştu.
Yine tam lafa girecekken Minho araya girdi.
"Biz şu an Seonghwa ile aynı okulda okuyoruz. Bazen bizi almaya Hongjoong geliyor. Oradan tanıştılar sanırım. Bize de... daha doğrusu bana da sürpriz oldu."
Jungwoo gözlerini büyütüp sesini yükselterek konuşmaya başladı.

"SİZ AYNI OKULDA MISINIZ?"
Lucas sevgilisini susturmak için dudağından öperken Minho ile aynı anda 'ew' demiştik.
"Evet aynı okuldayız. Hatta aynı sınıftayız."
Jungwoo daha çok şaşırırken gözümü devirmemek için zor duruyordum. Bir insan bu kadar mı her şeye tepki verebilirdi?

"Ee o zaman yakınsınızdır?"
Minho ile birbirimize bakmıştık. Jungwoo ikimizin gününü de cehenneme çevirecekti.



Kafeden çıktığımızda Lucas Jungwoo'nun belinden tutup kendine yaslamıştı.
"Biz sola doğru gideceğiz. Siz?"
Minho ile aynı anda sağ tarafı gösterdiğimizde Lucas ve Jungwoo gülmüştü.
"Peki o zaman..."
Hepimiz birbirimize teker teker sarılıp vedalaştırdıktan sonra Minho ile tek kalmıştık.
"Ben önden gidiyorum. Görüşürüz."

Hızlı adımlarla ilerleyecekken kolumu sıkıca tutan elle ona doğru döndüm.
"Deniz kenarına gidelim mi? Biraz konuşuruz."
Kaşlarımı hafifçe kaldırdım.
"Neden yine haddimi aştığım için beni azarlayacaksın?"
Kafasını öne eğip konuştu.
"Gel, konuşalım. Lütfen."
Bir süre düşündükten sonra kabul ettim ve onun motoruna binip deniz kenarına doğru ilerledik.

Deniz kenarına yürürken ikimizde konuşmuyorduk. En sonunda konuya girmişti.
"Seonghwa ben o gün için senden çok özür dilerim. Sana asla kızmamalıydım. Cidden çok özür dilerim."
Ona dönmüştüm.
"Özür dilemen yaptığını düzeltmiyor Minho. Seninle iyi olmak için çalışıyorum ama her seferinde bir şekilde beni kendinden itiyorsun. Neden yapıyorsun bunu? Eğer benimle gerçekten arkadaş olmak istemiyorsan baştan söyleyebilirdin."
Derin bir nefes aldı ve gözlerini etrafta gezidirdi.
"Şuraya oturalım mı?"
Herhangi bir çardağı gösterdiğinde oraya doğru ilerlemiştik ve karşılıklı oturmuştuk.

"Kardeşimin öğretmenleri bana hoş şeyler söylemedi. Kardeşimin okulda çok sessiz olduğu, her şeyden korktuğunu ve özgüvensiz olduğunu söyledi. Kardeşimin böyle olmasının sebebi ailem ve benim. Ailem ulu orta yerde kavga eder, hiç bizi düşünmeden istediklerini söylelerdi. Bende agresif bir insanım. Babamla şiddetli de laflı da çok kavga ediyorum. O da bunlara hep şahit oluyor ayrıca çalıştığım için de kardeşim hep evde tek kalmak zorunda, o kavgaları hep duyuyor. Hiç bize belli etmiyordu kötü olduğunu..."
Sona doğru sesi giderken dolan gözlerini silmişti.

"Hocalarla konuşma bittikten sonra kafam ful kardeşimdeydi. Buluşma yerine giderken de ailemi en çokta kendimi düşünüp kızıyordum. O ara da sana laf söyledim. Çok özür dilerim bunun için senden. Sen benim yanımda olmaya çalışıyorsun ama ben seni de kendimden uzaklaştırıyorum."
Yerimden kalkıp onun yanına oturdum ve kollarımı ona sardım. Şu an kendimi çok kötü hissediyordum.

O sakinleşene kadar öyle kaldık. Kafasını göğüsümden kaldırdığında kızlarmış gözleri ile gözlerimiz buluştu. Göz yaşlarını elimle sildikten sonra gülümsedim.
"Ne diyeceğimi bilmiyorum ama emin ol bu şekilde yaşamak zorunda değilsin, değilsiniz. Biliyorum şu an saçma gelebilir ama ne zaman istersen kardeşin ve sen bana gelebilirsin..."

Bir süre durdum. Acaba ona söylemeli miydim?
"Annem ve babam yeni boşandı. Bizim çocuklara bile söylenmedim bak özelsin."
İkimizde kıkırdarken konuşmaya devam ettim.
"Onlar boşanınca babam Japonya'ya taşındı. Annemde Memleketi Jeju'ya döndü. Ben burda şu an tek yaşıyorum. Ne zaman istersen bana gelebilirsin."
Gülümseyip bana bakmıştı uzun süre, bende ona bakarken kollarını bana dolamıştı.Bende ona dolamıştım.

Acaba bana daha anlatmadığın, daha yaşadığın ne çok şey vardır Minho. Umarım bir gün bana hepsini anlatırsın.

Belle âmeNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ