0 ꚣ escape

517 60 121
                                    


[ Hikaydeki olayların gerçeklikle -kore tarihiyle- herhangi bir ilgisi yoktur.]

05.06.1561

🕊️

Lanet olsun hayat, lanet olsun sana; bizi böylesine yerle bir ettiğin için.
Yazıklar olsun aşk, yazıklar olsun sana; böylesine mahvolduğun ve özünden saptığın için.

Nefret ediyordum yaşamaktan, her bir saniye soluklanıp gözlerimi açıp kapamaktan.

Ne olduğunu anlayamadığım bir şekilde başlamıştı her şey. Evde annem ve babam ile yemek yerken birden bir uğultu, gürültü kopuvermişti. Yer yerinden oynamıştı resmen. Babam çıkmıştı ilk dışarı, her yerin alevler içinde olduğunu söylemiş ve etrafın, ellerinde kılıçları ve ok ve yayları olan insanlarla dolu olduğunu söylemişti. Yüreğim ağzıma gelmişti, korkuyla kalmıştım olduğum yerde.

O an aklıma doluşan görüntüler kabusla eş değerdi. Savaş çıkmış, birçok kişi ölmüştü önüme gelen görüntülerde. Herkes elinde silahlarıyla o yana bu yana koşuştururken ağlayan veya yaralanan çocuklar ve çocukları için ağlayan aileleri... Tüylerimi diken diken etmişti.

Evimizin etrafı iyice askerler tarafından sarılırken hazırlanmaya başlamıştık hemen. Yanımıza yiyecek bir şeyler ve su almıştık. Babam kılıcını annem ok ve yayını almışken, elimin silah tutmasına izin vermedikleri için ben ise bohçamızı taşımakla mesuldüm. Gece yarısına kadar sağ salim gelmiştik ve güvenliğinden emin olduğumuz ağaçlık bir bölge de duraksamış ve güç toplamak adına bir şeyler yiyip ardından hepimiz yan yana uzanmıştık. Fakat lanet olsun ki öyle derin bir uykuya yakalanmıştım ki, ailemi alıp götürürlerken ruhum duymamıştı. Aynı zamanda bende götürülmüştüm.

Savaştan istifade, peşimden ayrılmayan ve adının dahi ne olduğunu bilmediğim adam beni alıkoymuştu. Babamın onu defalarca uyarıp gereğinde dövmesine rağmen pes etmemişti zamanında. Bu yanı taktir edilesiydi açıkçası; ne olursa olsun pes etmemesi, ki şuan zaten azminin karşılığını almıştı sanırım?

Tam olarak ise az önce kaçmıştım onun yanından. Nasıl yapmıştım hala anlayamıyordum ama başarıp kaçmıştım. Bacaklarımı hissedemeyinceye kadar koşmuştum ki bu bir engel bile değildi. Üstelik uzun ve ince sayılamayacak elbisem sayesinde daha da yorulmuştum. Ormana vardığımda durup bir ağaca yaslandım ve nefeslenmeye başladım. Yüzümü buruşturdum, boğazım öylesine kurumuştu ki yutkunurken sızlıyordu.

Etrafı kontrol ederek dinlenme işim bittiğinde doğrulup bitkin ama hızlı adımlar atmaya başladım. Nasılsa burası artık işgalci asker doluydu, her yerden çıkabilirlerdi. Tekrar koşmaya başlamıştım kalan gücümle.

Acaba annem ve babam şuan iyiler miydi? Saklanabilmiş miydiler?

"Ah!" Kolumda hissetiğim acıyla olduğum yerde durup baktım koluma. Okla vurulmuştum, burada okçu mu vardı? Etrafı o kadar kolaçan etmeme rağmen nasıl olmuştu da kaçırmıştım?

Daha şaşkınlığımı atlatamadan yayın boynuma geçirildiğini hissetiğimde kalmıştım öylece. Elimi yaya koyup rahat nefes almak için aşağı çekiştirdiğimde arkamdaki kişi daha kuvvetli çekmişti yayı. Artık nefes bile alamıyordum neredeyse.

"B-bırak beni!" Zorlukla konuştuğumda kulağımın dibinde nefesini hissetmiştim. "Öldüreceğim seni, aynı sizin yaptığınız gibi." demesiyle birlikte aynı milleten olduğumuzu anladım. Nefes almam iyice zorlaşırken gözlerimi kapattım.

u made me feel alive, thank u [rsk] ✓Where stories live. Discover now