1 ꚣ first sense

212 47 33
                                    

 

17.06.1561

🕊️

"İşte, artık yatabilirsin. Bende yerime geçiyorum." Hissettiğim mahcubiyetle dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Bak gerçekten yatağında sen yat, seni yerinden etmenin lüzumu yok. Ben diğer tarafta yatayım." Gülümseyerek baktım ona.

"Kaç gün oldu ve hala itiraz ediyorsun, mühim değil, burada yat sen. Sorun olursa seslenmekten çekinme, iyi geceler." Bir şey dememe fırsat bırakmadan gittiğinde nefesimi bırakıp yatağa oturdum ve boş boş etrafa bakındım.

Burada geçirdiğim üçüncü gündü ve dediği gibi güvenliydi ki şimdiye kadar hiç sorun çıkmamıştı. İster güvenlik konusunda, ister ikimizin arasında. Jungkook ile iyi anlaşmıştık genel olarak. Henüz çok vakit geçmemesine rağmen kaynaşmıştık, üstelik aynı yaşta olduğumuzu fark etmiştim. Nedense bunu öğrendiğimde kendimi ona daha yakın hissetmiştim.

Yüzümdeki gereksiz gülümsemeyle uzandım ve  örtüyü üzerime çekip ellerimi karnıma koydum. Tavanı izlediğim sırada ne yaptığımın farkına vararak gülümsememi yok ettim ve gözlerimi kapattım. Bunun böyle olması yanlıştı, nasılsa birbirimize hala yabancı sayılırdık ve bu kadar kolay yakınlaşmamalıydım, ne olur ne olmaz.

Sabah ikimizde yakın vakitler de uyanmıştık ve ufak bir şeyler atıştırdıktan sonra Jungkook etrafı kolaçan etmeye gitmişti atıyla birlikte. Ben ise o gelene kadar boş boş oturmuş ve hatta bir ara uyuklasam da kendime gelebilmiştim.

"Etrafımız hala güvenli, herhangi bir tehlike yok." İçeriye giren Jungkook kenara ok ve yayını bıraktıktan sonra yanıma oturdu ve bana baktı. "İyi misin? Yaran nasıl? Bir şeyin yok değil mi? Ben yokken bir şey olmadı?" 

Her ne kadar daha üç gün olsa da her geldiğinde, önemseyerek ve ufak bir telaş eşliğinde bunları sorması içimde bir şeylerin harekete geçmesini sağlıyor ve çok mutlu ediyordu beni.

"İyiyim teşekkürler ederim, bir şey olmadı merak etme." Gülümsediğimde gülümsedi ve başını usulca sallayıp önüne döndü.

Ayağa kalkıp yeni fark ettiğim çantayı aldı ve içindeki meyveleri diğer yiyeceklerin yanına koydu. Ardından küçük fıçıyı alıp bana baktı. "Buna su doldurmaya gidiyorum nehre, dikkatli ol tamam mı?" Derin bir nefes alıp ayağa kalktım.

"Bende gelsem?" İstekli bir şekilde ona baktım. "Lütfen, sıkılıyorum burada tek başıma." Jungkook bir süre bana bakıp başını salladı. "Olur, gel hadi."

Peşinden ilerleyip kapıyı kapattım. Fıçıyı atın üstündeki deriden yapılma torbaya koydu ve binmem için geri çekildi. Atın üstüne çıktığımda o da çıktı ve önüme oturdu, ardından ona arkasından tutundum sıkıca. Kolum biraz daha iyi olduğundan kolumu kullanabiliyordum gerektiği yerlerde. Fakat ne olur ne olmaz kollarımı sıkılaştırıp sarılır vaziyette ona yaslandım.

Çok geçmeden nehrin kenarına varmıştık. Burayı ilk defa görüyorum diyebilirdim ve hatta öyleydi, her ne kadar bir anlığına şüpheye düşsem de. Atın üstünden indiğimizde Jungkook fıçıyı kucağına almış ve önden ilerlemeye başlamıştı ki bende peşinden etrafı izleyerek gidiyordum.

"Burası ne kadar da güzelmiş böyle." Jungkook başını salladığınds dalgalı ve uzun saçları da sallanmıştı. "Öyle, tüm olanlara rağmen hala çok huzurlu bir yer." Gülümseyerek etrafa bakmaya devam ettim ve koşup önüne geçerek nehrin kenarına ilerledim.

Vardığımda çöküp elimi suya soktum ve hafif hafif yüzeyinde gezdirmeye başladım. "Çok temiz... Burayı nasıl buldun? Zor bir yerde."

Jungkook kıkırdadı ve gelip yanıma çöktü. İster istemez ona baktım cevabını beklerken. "Şu haylaz," atına baktığında bende baktım, "elimden kaçtı ve buraya kendisi geldi. Onun sayesinde buldum." Gülerek önüme döndüm.

"Belki de sen gör öğren diye kaçtı buraya..." Tekrar kıkırdadığında istemeden bende gülmüştüm.

"Belki de..."

Avuçlarımı birleştirip içine su dolmasını sağladım ve eğilip doldurduğum sudan içtim. Dudaklarımı yalayıp geri çekildim. "Oh, buz gibi ve çok güzel. Keşke burayı daha önceden bilseydim." Onaylarcasına mırıldandı Jungkook ama az sonra suratımda buz gibi suyu hissetmemle irkilerek gözlerimi kapattım.

Jungkook'un gülüşü kulaklarımı doldurduğu sırada güldüm ve aynısını ona yapmak adına elimi nehre daldırıp onun yüzüne doğru suyu sıçrattım. İkimizde gülüşlerimiz eşliğinde iyice sırılsıklam olmaya başlamışken nehre içine giren ve ayağıyla su sıçratan Jungkook yüzünden işte asıl olay başlamıştı.

Yüz ifadem komik gelmiş olacak ki kahkaha atmaya başlayan Jungkook, benimde suyun içine girmem ve aynı şekilde ona su sıçrtamamla öylece kalakalmıştı. Bu sefer ben ona kahkaha atmaya başlamıştım fakat ıslanan saçları bana farklı duygular hissettirmişti bir anlığına.

Yüzü ve kendisi, fazlaca güzeldi.

"Benden daha çok ıslattın ama haksızlık bak bu..." Jungkook birden bileklerimden tutup beni suya ittirmeye çalıştığında çığlık atıp tutunmaya çalıştım ama sonra bende onu ittirmeye çalıştım. Bir süre boğuştuktan sonra Jungkook'un son hamlesi sayesinde suya düşmüştüm.

O kahkahalar atarken doğrulup oturur pozisyona geldim ve yüzümdeki suyu elimle sıyırıp ona baktım. Biraz sonra yığılacaktı yere gülmekten, öyle bir hali vardı.

Ayağa kalkıp üstüme baktım. Nasıl kuruyacaktı bu ve kuruyana kadar ne giyecektim ben?

Jungkook'un gülmesi durulduğunda bana baktı ve dudaklarını birbirine bastırdı.

"Sana yeni kıyafetler lazım..." Nehirden çıkıp fıçıyı aldı ve nehre daldırıp içini su doldurduktan sonra ağzını kapattı.

"Hadi gidelim, rüzgar esiyor hasta olmayalım." Başımla onaylayıp çıktım nehirden ve elbisenin fazla suyunu sıkıp bindim atın üstüne. O da bindiğinde sürmeye başlamıştı atı.

Eve vardığımızda beni bırakıp fıçıyı da içeri koymuş ve dediği gibi elbise almak için tekrar gitmişti.

Bahçedeki taşın üstüne oturup ellerimi kucağıma koydum. "Keşke daha rahat olabileceğimiz bir zamanda tanışsaydım seninle... Böylesine kötü bir zamanda değil."

"

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
u made me feel alive, thank u [rsk] ✓Where stories live. Discover now