58: Waterfall

2.5K 333 695
                                    

Harry aslında Louis'ye kızgındı. Altı üstü iki ay sürecek bir turnuva yüzünden "Ara verelim." dediği için onu boğmak istiyordu. Ama Niall ile konuşunca; Louis'ye kendini açıklaması için bir fırsat vermediğini fark etti. Konuşmaları gerekiyordu. Kendi düşüncelerini ve sebeplerini açıklamaları, karşı tarafı dinlemeleri, ortak karar vermeleri gerekiyordu.

Bu yüzden gururunu ve öfkesini bir yana bırakıp Louis'ye şelalede buluşmayı teklif etmişti. Louis de onun gibi düşünüyor olmalıydı, teklifi duyar duymaz arabaya atlayıp birlikte piknik yaptıkları parktaki şelaleye sürmüştü.

Louis şelalenin tam dibine ulaştığında Harry zaten oradaydı. Birbirlerine doğru yürürlerken ikisi de gergindi. Nasıl davranmaları gerektiğini bilmiyorlardı. Sevgililer miydi? Ayrılmış mıydılar? Nasıl selamlaşacaklardı?

Beyinlerinde uçuşan yüzlerce sorunun arasında yavaş yavaş yürüdüler ve tam ortada; birbirlerine iki adım uzaklıkta öylece durdular. Louis huzursuz sessizliğin oluşmasına izin vermedi; "Merhaba." dedi. "Konuşamadığımız için üzülüyordum, beni çağırmana çok sevindim."

"Çok öfkeliydim sana aslında ama... Aramız böyle olsun istemiyorum."

"Ben de istemiyorum! Bak ben kendimi tam açıklayamadım-"

Harry "Önce oturalım mı?" diye sordu onun lafını bölerek. Yakınlarda oturak yoktu ama şelalenin kenarında koca koca kayalar duruyordu. Su onlara değmiyordu, kuruydular. Louis ona cevap vermeden direkt kayalardan birine oturdu.

Harry de onun hemen yanındaki kayaya oturup Louis'ye döndü. "Niall ile konuştum. Ara vermeyi teklif ederken ne düşündüğünü anlayabiliyorum o yüzden. Ama ilişki oyun değil; incinmekten korkuyoruz diye sürekli durdurup devam ettiremeyiz. Bana güvenemeyeceksen-"

"Ben sana güveniyorum, Harry. Sana ara vermeyi teklif ederken düşündüğüm şey senin beni aldatma ihtimalin değildi. Öyle uzak ülkelerde olacağız ki, benim gündüzüm senin gecen olacak. İkimiz de işlerimiz yüzünden çok meşgul olacağız zaten. Sonra medyada tuhaf haberler çıkmaya başlayacak. Benim biriyle fotoğrafımı çekip haber yapsalar sen benden gerçeği öğrenemeyeceksin, ben de senden. İletişimimiz kopacak, anlıyor musun? İletişimsizlik yüzünden kavgalar edeceğiz, birbirimize alınıp küseceğiz, belki çok yanlış haberlere inanıp karşıdakini yargılayacağız... Her türlü, sonu kötü bitecek işte."

Bu tarz bir sorun yüzünden ayrılırlarsa arkadaş olarak bile kalamazlardı. Louis'nin esas korkusu buydu. Birbirleri hakkında haberleri üçüncü kişiler tarafından alınca yanlış anlaşılmalar kaçınılmaz olurdu.

Harry onun açısından bakınca, 'ara verme'nin ayrılığın kibar hali olmadığını fark etti. Bu ayrılıktan kaçıştı gerçekten. "Sanırım anlıyorum."

"Ben seni kaybetmeyi hiç istemiyorum, Harry." dedi Louis; Harry'nin ellerini kendi ellerinin arasına almıştı. "Keşke benimle gelebilsen. Ama eğer bir şekilde başarırız diyorsan, uzun mesafeyi de deneyebiliriz. Senin de dediğin gibi; sadece iki ay."

Turnuvadan daha erken elenme ihtimalleri de vardı, belki iki ay bile sürmezdi. İkisi de istediği sürece sürdürebilirlerdi, değil mi?

"BBC'deki programımı ertelemeye çalışacağım; eğer başarırsam seninle gelirim. Başaramazsam, ki bu daha büyük bir ihtimal, fırsat buldukça yanına gelmeye çalışırım. Yol gerçekten uzun, saatlerimiz de birbirine hiç uymayacak ve belki de haftada sadece on dakika görüşebileceğiz, bilmiyorum. Ama ben üstesinden geleceğimize inanıyorum. Seni anlıyorum ama ara vermek benim için bir seçenek değil."

"Elimizden geleni yaparız, birbirimize vakit ayırmaya çalışırız. Ben de dinlenme günümde yanına gelirim. Maçlar arasında birkaç gün olacak elbette. Antrenmansız günlerde buraya dönerim."

CHARITY BALLWhere stories live. Discover now