Bölüm 10

170 117 200
                                    

Korku kaplamıştı bedenini tanımadığı bu adam onu ne demeye ormana getirmişti ki?

Ne yapacağını hızlıca değerlendirip, torpido gözünü açtı içinde bir şey bulamayınca hayal kırıklığıyla kapattı. Kontağa kaydı gözleri, ne yazık ki anahtar üzerinde değildi.

Akgün'ün tarafındaki kapı açılınca, korkuyla geri çekildi. Adam Akgün'ün bu hâline tek kaşını kaldırarak baksa da, üstünde durmadı.

"İnebilirsin içeride üstüne giyebileceğin kıyafet ve yiyecek var."

Arkasını dönüp ormanın içinde ahşap görünümlü, üç katlı, mimarının şato ile saray arasında kararsız kaldığı aşikar olan. Fakat ikisinin karışımını yapmaya karar kılmış gibi bir yapıya sahip eve doğru adımladı. Ev fantastik filmlerden fırlamış gibiydi. Hem ürkütücü, hem de ilgi çekici gözüküyordu.

Akgün arabadan inip adama baktı. Görünüş olarak gizemli, insanı huzursuz eden bir havası vardı. Fakat nedense Akgün güvenebileceğini hissediyordu. Belki de yanılıyordu.

Evin çevresinde sakur ağaçları sık sık bulunuyordu. Mevsimi olacak ki çiçek açmıştı ağaçlar. Ağaçların dalları birbirine değiyordu. Her bir dalında açmış toz pembe renkli çiçekler kartpostal gibi duruyordu. Hayranlık uyandıran bu manzaraya bir müddet bakakalmış, tüm dertlerini unutmuştu.

Esen rüzgar ile titreyen bedenine kollarını sarmalayıp, çoktan evin içine girmiş olan adamın peşinden gitmeye başladı. Kapıya geldiğinde hala kararsızdı ama buradan dönüşü yoktu.

Neredeyse çıplaktı ve tanımadığı bir yerdeydi, üstelik gidebileceği bir yer de yoktu. Mecburen içeri girdi. İçeri adımını atar atmaz, yüzüne vuran sıcak hava dalgasına eşlik eden miss gibi yemek kokularıyla adeta mest olmuştu.

Adam etrafta gözükmüyordu. Evin içi oldukça lüks eşyalar ile dizayn edilmişti. Gold ve acı kahve tonları hakimdi eşyalarda. Odaya avangart model koltuklar zengin bir görünüm katarken, açık renkli duvarlar boğucu havayı kırıyordu. Bir kaç adım daha atıp salon olduğunu tahmin ettiği yerin ortasına geldiğinde ise, gelen kokuların sebebini anlamıştı.

On iki kişilik, kocaman, acı kahve renginde ve dikdörtgen bir masa vardı. Üzerinde iki servis açılmış, türlü türlü yemeklerle donatılmıştı. Akgün açlığın vermiş olduğu his ile masaya doğru ilerledi.

Yemeklere elini uzattığı sırada arkasından gelen adım sesleriyle tereddüt yaşa da elini çekmeyip, bir tane köfte alıp ağzına attı. Adım sesleri iyice yaklaşınca, ağzındaki köfteyi çiğnerken arkasını döndü.

Adam elinde kıyafetler ile Akgün'e bakıyordu. Akgün'ün bu rahat tavırları karşısında gözlerinde anlık bir parıltı geçti.

"Al bunları giy, sonra yemek yiyelim. Şu oda musait." Hemen sağ taraflarında kalan kapıyı işaret ederek söylemişti bunu.

Akgün hiç birşey söylemeden, adamın elindeki kiyafetleri alıp odaya dogru ilerledi. Bedenine birebir uyan kıyafetleri giyerken şaşırsa da şuan için görmemezlikten gelmeyi tercih etmişti.

Odadan çıktığında adam masaya oturmuş Akgün'ü bekliyordu. Hiç birşey söylemeden adamın hemen karşısına geçip oturdu. Adam başıyla işaret ettiğinde yemekleri yemeye başladı.

Arada göz göze gelselerde, şuan daha çok karnını doyurmak ile meşguldü. Zaten yemek yerken konuşmayı da sevmezdi. Yemeğin sonuna geldiğinde ise başını kaldırıp karşısındaki adamın gözlerine dikti gözlerini.

Adamın da ona baktığını gördüğünde bakışlarını kaçırmadı, aksine kendinden emin bakışlar göndermeye başladı. Adamın dudağının kenarı yukarı doğru kıvrılırken eline aldığı peçete ile ağzını sildi. Peçeteyi çektiğinde dudakları eski düz halini almıştı bile.

"Kimsin sen?" Isınmış ve karnını doyurmuştu artık sorularının cevabını alabilirdi.

"Kim olduğumu bilmek istemediğini zannediyordum." Adam Akgün'ün ona söylemiş olduğu cümleleri hatırlatmıştı.

"Şimdi de bilmek istiyorum, kimsin ve neden bana yardım ediyorsun?" Yerinde kıpırdanıp duruşunu dikleştirmişti. İş hayatında da yaptığı gibi ne kadar güçlü otoriter görünürse, karşısındakinden o kadar fazla bilgi edinebilirdi.

"Alaz" dedi bir süre sessiz kaldıktan sonra devam etti. "Sana yardım ediyorum çünkü sen de bana yardım edeceksin."

"Neden yardım edecekmişim, hem ne tür bir yardımdan bahsediyorsun?"

"Yardım etmek zorundasın bu bir rica değil. Diğer sorularının cevabını ise zamanı gelince alacaksın." Yüzünde ki sert bakışlar eşliğinde masadan kalkıp, evden çıkmıştı. Akgün'ün daha fazla konuşmasına fırsat tanımamıştı.

Peşinden bakmak yerine, ayaklanıp gittiği yöne doğru hızlı adımlarla ilerlemişti. Evden çıktığında ise gördükleriyle şaşkınlıkla aralanmıştı dudakları.

REMZ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin