37 ➳ 'engeller'

1.3K 166 252
                                    

'Elimi uzatıp dokunabileceğim kadar yakınımdasın ama ruhum ruhuna ulaşamıyor.'

🌼🌼🌼

Aldığım nefes ciğerlerimi öyle bir doldurmuştu ki daha önce hiç bu kadar çok rahatladığımı hatırlamıyordum. Ellerimden şimdi bile kayıp gidebilirmiş gibi sımsıkı sarılıyordum ona. Kalp atışlarını kulağımda hissetmek beni buradan soyutluyor ve mayıştırıyordu.

Sessiz ama tereddütlü fısıldamasını duydum. "Burada olmamalısın."

Sesindeki tereddüt saklanamaz boyuttaydı. Yine bana ve kendisine yalanlar söylediğinin farkındaydım. Sırf beni göndermek için söylemek istemediği şeyler söylüyordu. Ama onu tanıdığımı unutuyordu.

İstemeyerek de olsa geri çekildim, en azından şimdi gözlerine bakabiliyordum. Tereddüt etmeden ellerimle sıkıca ellerini tuttum. Nemli gözlerim yüzünden bulanık görüyordum ama buna aldırmadım. "Burada olmalıyım. Çünkü gitmene izin vermeyeceğim." O göremeyecek olsa da dudaklarıma küçük bir tebessüm yayıldı.

Bakışlarını ellerimize çevirdi ve derin bir iç geçirdi. Bu tereddüdü bile kalbimde bize dair umutların yeşermesine neden oluyordu. Buna engel olmak imkansızdı. Onu unutacağımı düşündüğüm her an, biraz daha ona yaklaşıyordum. Çıkamadığım bir bataklık gibiydi.

Bakışları ellerimizdeyken baş parmağımla yavaşça elinin üzerini okşadım. Bunu yaparken belki de dışarıdan kendinden emin ve sakin görünüyordum ama yaşadıklarımın bununla hiçbir alakası yoktu. Endişeliydim, heyecanlıydım, gergindim. Kalbim kulağımda atıyordu. Elini elimde hissetmek aklımı bulandırıyordu. Güçlükle fısıldadım. "Gitmene izin vermeyeceğim. Anlıyor musun beni?"

Bir elini çektiğinde istemsizce kalbim teklemişti ama elini kaldırıp gözümün kenarından henüz damlamış bir yaşı sildiğinde kesik bir nefes aldım. Neredeyse bu küçücük hareketin karşısında gözyaşlarına boğulacaktım. İstemsizce elindeki elim kasıldı.

Heyecanımı saklamaya çalışarak bakışlarımı kaçırarak gazetecilerin olduğu tarafa baktım ve enerjik bir şekilde söylenmeye çalıştım. "Onca insanı kandırmışsın ama beni kandıramayacağını unutmuşsun."

Bakışlarımı tekrar ona çevirdiğimde geldiğimden beri gözlerinde ilk defa parıltılar gördüm. "Seni kandırmak kolay değil, Park Chaeyoung."

Bir adım ileri attım ve aramızdaki mesafe yeterince kısaldığında onu görebilmek için başımı kaldırdım. "Umarım seni buradan götüreceğimi de biliyorsundur, Jeon Jungkook." Başını yapma düşünceli bir ifadeyle hafifçe yana eğdi. "Öyle mi?" diye mırıldandı hemen ardından.

Moduma yavaş yavaş giriyordum ve bu çok daha iyi hissetmemi sağlıyordu. Öz güvenimin yerine geldiğini hissedebiliyordum. Tutuşumu sertleştirdim ve hiç tereddüt etmeden arkamı dönerek çıkış kapısına doğru ilerlemeye başladım. Her ne kadar öz güvenim yerinde olarak bu hareketi yapmış olsam da içimde ona dair bir tereddüt olmuştu. Gelmeyeceğini, bana karşı koyacağını düşünmüştüm.

Şaşırtıcı bir şekilde bana engel olmadı. Zaten ona ilk sarıldığımda ve elini tuttuğumda da engel olmaya kalkmamıştı. Her zamanki soğuk ve mesafeli halinden arınmış görünüyordu. Bugün gerçekten kafası karışmış, duyguları bulanmıştı. Kalkanını indirmişti. Belki de bu benim şansımdı. Tek şansım olabilirdi.

Dışarı çıktığımız sırada geri dönmek ister diye korktuğum için hızlı davranmaya çalışıyordum. Biraz ilerideki arabamı görür görmez adımlarımı hızlandırdım. Bir şey diyecek diye o kadar çok korkuyordum ki kalbim şiddetle çarpıyordu. Hedefime odaklanmış bir halde ilerliyordum sadece. Sözleşmeyi feshettiğini, geç kalsaydım ciddi ciddi yurt dışına gitmiş olacağını unutmaya çalışıyordum.

𝗹𝗼𝘀𝘁 𝗺𝗲𝗺𝗼𝗿𝗶𝗲𝘀'ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ'Where stories live. Discover now